İşsizlik oranı başını alıp gidiyor.

Çiftli rakamlara abone olan işsizlik gerçek anlamda ülkemizin ve dünyanın en önemli sorunu.

Hele ki, şu korona belası ile darbe üzerine darbe yiyen ekonomi nasıl yeniden şöyle veya böyle rayına oturur?

Zor bu işler zor.

Çevremizde de o kadar çok işsiz var ki.

“Yardımcı olmam mümkün değil” der iken insanın içi acıyor.

Ama…

Yine de dil sürçmesi  ile de olsa soruyor insan:

“Mesleği ne?” diye.

Alınan yanıtlar üniversite bitirdiğine işaret eden vurgulamalar oluyor.

-İyi güzel de ne iş yapar?

-İyi bilgisayar ve cep telefonu kullanır.

-Kullandığı cihazlarla hangi üretimi gerçekleştirir_

….

*

İşsizlikteki bu büyük oran ile gerçeği yüzyüze getirdiğinizde durum çok farklı gözüküyor.

Gidin herhangi bir sanayiye sorun “işçi lazım mı?” diye…

Çok büyük oranda “Usta yok ki. Bırakın ustayı çırak bile yok!” yanıtı çarpar yüzünüze.

Nasıl yani?

Onca işsizlik rakamları var!

Bu duruma rağmen siz usta çırak bulamıyorsunuz!

*

Durum budur!

Var mu duvarcı ustası?

Var mı kaynakçı?

Var mı marangoz?

Var mı elektrikçi?

*

Eskiden… Ne yapardı büyükler?

Çocuğunu daha ilk okul çağında bir ustanın yanına çırak verip, sanat öğrenmesini isterdi. O çocukların cebine harçlığı ve yemek parasını da ailesi koyar “altın bilezik” sahibi olması için planlama yapardı.

Şimdi var mı böyle bir aile?

*

Bitiriyor çocuklar üniversiteleri?

Ama yüzde kaçı mesleğini yapabiliyor ya da iş bulabiliyor?

Neden ortalık üniversite mezunu dolu?

Oysa… İlkokuldan itibaren beceriye dönük eğitim alsalar ve liseyi bitirdiklerinde en azından usta adayı olabilseler işsiz kalırlar mı?

Cep telefonları her yerde elde de!

Sonuç?

*

Yakın arkadaşlarımızdan bir mühendis arkadaşa sordum “şu anda piyasada en çok ne açığı var?” diye.

O da usta dedi.

Derken, “Şu anda güvenilir ve başarılı bir usta birkaç mühendisten daha çok kazanır!” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Usta yok.

Duvarcı da, kaynakçı da, elektrikçi de.

Ama ortalık üniversite mezunu dolu.

Hepsi de akıllı telefonlarıyla işsiz geziyor.