Yakın tarihte ikinci olaydır dün sabah yaşadıklarım. Zeki Oker bir sabah aradığında “Buyur abi” diye açtım telefonu. Arayan kızı Pınar’mış meğerse. Pınar “Babam öldü Eyüp Amca” dediğinde ne yapacağımı şaşırdım.
Nasıl şaşırmazsın ki?
26 Şubat 2018 günü sabahı saat 8 sıralarında da öyle oldu.
İlkay Eser aradığında “Mutlaka bir şey oldu” diye açtım telefonu. Öyle ya, 27 Ocak 2018 tarihinde Ereğli’den göçüp Antalya’ya yerleşen meslektaşım Ali Suat Eser kalp rahatsızlığı çekiyordu. Sabah sabah beni neden arasınlar ki?
Telefondaki kızı İrem’miş.
İrem “Eyüp Amca babamı kaybettik” dedi.
Buz!
Acıyı öylesine derinden yaşıyor ki insan, buz gibi oluyor insanın yüreği.
Siz ne dersiniz böyle bir telefon alınca? Ne diyebilirsiniz?
İnanın ne dediğimi bile bilmiyorum.
Telefonun ucunda babasını kaybetmiş bir genç kız ve siz de onca yıllık arkadaşısınız.
Zaman durdu!
 
Suat ile ilgili o kadar çok şey yazıp söyleyebilirim ki.
Birlikte çalıştığımız 1991, 1995 yılları arasındaki patron-işçi ilişkilerinden daha öncesi var.
Yaşama bakış açımızın ortak noktaları çok.
Duruş ile ilgili dostluğumuzun ana temeli.
Gazeteciler Derneği’nin kuruluşunda “gazeteci barışı savunur” maddesini tüzüğe yazdırmaktaki kararlılığı gelir hep ilk aklıma.
Nakış gibi dokunan o maddeler şimdi çoktan muhatapsız kalsa da, mektepli bir meslektaş olarak etik kuralların önemine vurgu yaptı hep. Herhangi bir haberde karşı tarafın görüşlerinin de haberde yer almasını savunmaktan vazgeçmezdi.
Emekli olarak ayrıldım Gündem Gazetesi’nden.
Sonraki süreçte, bir başka yayın kuruluşunda ekmek kavgası sürdürsem de, dostluğumuz hiç kopmadı.
Hep birdik.
Akşam yemeklerimizi bile “yapalım mı bir Alaman işi” diye paylaşmak keyif verirdi bize.
Sonra…
O’nun rahatsızlıkları başladı.
Kalp öyle tekledi ki, birçok kez ümidimizi kaybettik.
Ama o yaşadı.
Yıllar yılları kovalarken,  oğlunun üniversite yaşamı için Antalya’yı seçmesi aileyi göçe zorladı. Öyle ya, yurt, yemek ve ulaşım parası aile bütçesine yeni yükler getirirken, “Birlikte olalım” kararı alıp, daha 29 gün önce Ereğli’den taşınmışlardı.
Veda edip gittiği gün bana bir şey dedi:
Yaşımızın ilerlediğine de vurgu yaparak “Eyüp, yaşamana bak.” Dedi gülerek.
O yaşamının son yıllarında gerçekten çok mutlu olup, yaşamaya bakıyordu.
Oğlu üniversiteyi kazanmış, eşi ve kızı yanında daha ne olsun!
Ki, eski okul arkadaşlarından biri de, Eser Ailesi’nin daha mutlu olması için sıfır kilometre de bir otomobil alıp hediye etmişti.
Geziyorlardı Antalya’da öğretmen okulundan arkadaşları ile.
İzliyorduk biz de o yılların yorgunluğuna rağmen, gülümseyen yüzünü.
Derken…
An geldi ve Ali Suat Eser de gitti.
Turan Kayalı, Avni Saka, Birol Karadeniz, İlhan Yapıcı, Sevket Salcı, Harun Ersoy, Yılmaz Yaman, Koray Kayalı, Fazlı Vural, Nihat Can’ın yanına.
Onlar buluştu.
Bu kez gerçekten veda etti.
Işıklar içinde uyu dostum.
Nasıl olsa bir gün buluşacağız ya.
Yine dostça, dostlukla…