Yer gök kırmızı beyaz.

Ve ay yıldız.

Coşku taşmış ve bağırıyor on binler gırtlaklarını yırtarcasına:

“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz.”

İzlerken insanın tüyleri diken diken oluyor.

Hele ki, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganı, koparıyor her şeyi.

Evet, Ne Mutlu Türküm Diyene.

Hemen açılımını da ekleyeyim:

"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir."

İşte budur.

Ulus olmak.

Ulusçuluğu savunmak.

Budur Kuvayı Milliye ruhu.

Budur Misak-ı Milli.

Budur Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı.

 

 

Şişli’deki 19 mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının görüntülerini izlerken boğazım düğümlenir hep.

Hayıflanırım.

Kdz. Ereğli’deki alternatif kutlamanın yüreğindeki heyecanı yaşamış biri olarak, gözlerimle taradığım katılanlar arasındaki eksikleri tek tek bulur, “ellerinde cımbız, diğerlerinde ayna, umurlarında mı dünya” der dururum.

Kimdir bu cımbızlı aynalar?

Elbette yürüyüşe katılmayanlar.

Katılmaktan korkanlar.

Sivişenler.

Ama…. Söz Cumhuriyet’e ve Atatürk’e geldiğinde ise mangalların külünü, kömürünü, tozunu, ızgarasını, etini, ciğerini kimseye kaptırmayanlar gelir aklıma, kortejde yerini alan  vatandaşlar gibi.

Sorar kortejdekiler “Sarı Saçlım Mavi Gözlüm Nerde” ye eşlik etmeyenlere:

Siz nerdesiniz?

Çok mu işiniz vardı?

İnce mi işler.

Ayrıntılı mı?

Kulis mi?

Film mi?

Yıkama mı?

Neredeydiniz ne?

 

Şişli’deki törenin görüntüleri hep ezer içimizi.

Sizin de.

Benim de.

Ötekinin de.

Kıskanırız değil mi?

Kıskançlığımız hasetlikten değil ki!

Ulusçuluktan.

Cumhuriyetçilikten.

Devrimcilikten.

Beynimizi  kemiren sorulara yanıt arar dururuz sıra sıra al bayraklı Kemalistler kameranın önünden geçerken.

Aslında biliriz o soruların yanıtını.

Biliriz de…