CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Adalet” için yürüyor.

Ne güzel.

Demokrasinin özü demokratik hakları korumak ve geliştirmek için eylem yapmak değil mi?

Eylem ses vermektir.

Dikkat çekmektir.

Kamuoyu oluşturmaktır.

Ki, yönetenler demokraside ki bir eksikliği görebilsin.

Kılıçdaroğlu’da kendi milletvekili Enis Berberoğlu mahkum olup tutuklanınca, ülkedeki adalette bir eksiklik olduğunu fark edip sokağa çıktı ve yürüyor.

Bu sakin  yürüyüşe sataşanlara hiç cevap vermeden yürüyüşlerini sürdüreceklerini ifade eden Kılıçdaroğlu’nun hedefi İstanbul Maltepe.

Maltepe’de yatan Berberoğlu’na destek amaçlı adalet yürüyüşüne ülkenin dört bir yanından katılanlar da oluyor.

Yol boyu dizilip Kılıçdaroğlu’nu alkışlayanlar, ardı sıra yürüyenler, bu anı ölümsüzleştirmek için fotoğraf çektirenleri de izliyoruz.

 

Ülke adalet için yürürken, madencilerin 4 Ocak 1991 yılında Zonguldak merkezden başlayan Ankara yürüyüşündeki anılarıma gittim.

Neydi o günler?

30 Kasım 1990’da başlayan grev  “Çankaya’nın şişmanı, İşçi düşmanı” sloganları ile yürüyüş eylemine kadar uzanmıştı.

“Zonguldak işçisi grev yapamaz” diyenler nasıl da yanılmıştı.

Her gün madenciler aleyhine yapılan haber ve yorumlar açıkçası tahrik etmişti işçileri.

Gerginlik tırmandıkça bilendi işçiler.

Öyle döküldüler zaten yollara.

Şaka gibi…

Ben de o yürüyüşe katılanlardan biri olarak, geceyi Devrek’te sandalye üzerinde geçirmiş ve sabahın erken saatinde yola dizilen madencilerin attığı “Madenci Devrek’i unutmayacak” sloganı nasıl unutabilirim.

Dorukhan tünelinde kesilmişti önü madencilerin. Ereğli jandarma komutanı yüzbaşı da görevli olarak orada bulunurken, “senin ne işin var burada” diye takılmıştık birbirimize.

O şanlı şerefli yürüyüş Mengen’de Deller Köprüsüne konulan iki dev dozer ile kesildiğinde, gece uyuyan madenciler gözaltına bile alınmıştı.

Ya sabah?

Mengen Belediyesinin penceresinden konuşan  İşçi Önderi Şemsi Denizer’in hemen yanındaki pencereden aşağıda toplanan madencilerin yollarının kesilmesine olan öfkelerini, “Burası Türkiye İsrail değil” diye slogan atarken, ceplerinden çıkardıkları nüfus cüzdanlarını sallamaları gözlerimin önünde.

Ve geri dönüş.

O tam bir hayal kırıklığıydı.

Çünkü, hükümet körfez savaşını bahane ederek, otobüsleri şehre sokulmadığı için Ankara’ya yaya yürüyen madencilerin grevini erteleyerek ileri demokrasilerdeki bir demokratik hakkı kullanmalarını engelleyivermişti.

 

Şimdi yollarda ana muhalefetin lideri yürüyor.

Sessiz ve sakin “adalet” diyor.

Adalet deyince aklıma Kandilli’de TTK’dan işten atılanlar geliyor benim de.

İş-ekmek-özgürlük mücadelesi konusunda demokratik haklarını kullanmaktan başka hiçbir paralel maralel bağlantıları olmayan bu arkadaşlar KHK ile  işten atıldılar. Haklarında açılmış bir dava yok. Evleri aranmadı. Gözaltına alınmadılar.

Özelleştirmelere karşı bir sendikaya üye olduklarından dolayı işten atıldığı söylentisi yayılan bu arkadaşlar da adalet istiyorlar.

İstemesinler mi?

Adalet herkesin hakkı değil mi?

Yönetenlerin de yönetilenlerin de vazgeçilmez hakkı olan adalet umarım daha çok hırpalanmadan tedavi edilir de yeniden sağlıklı günlerine dönebilir.

Dönmeli de!