Artık “kutlamak” değil, yüzleşmek; yüzleşmekle kalmayıp harekete geçmek zorundayız. Bilimin ışığında, toplumun ve doğanın çıkarlarını gözeten politikalar için mücadele etmeye devam edeceğiz.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde, Çevre Mühendisleri Odası olarak ülkemizin dört bir yanında yaşanan çevre felaketlerini ve bu felaketlerin altında yatan derin sorunları bir kez daha yüksek sesle dile getirmek zorunda olduklarını bildirdi. Türkiye’nin, doğal güzellikleriyle övünen, ancak ekonomik çıkarlar uğruna bu güzelliklerin pervasızca yok edildiği bir coğrafyaya dönüştüğünü belirten Çevre Mühendisleri Odası “Mevzuatlara uyulmaması, denetimsizlik ve çevre mühendislerinin yetkinliklerinin hiçe sayılması, geleceğimizi ipotek altına almaktadır.” Dedi.
Ülkemizin tarım arazilerinden, ormanlara, su kaynaklarından maden sahalarına kadar her alanda büyük bir yıkım yaşamakta olduğunu işaret eden Çevre Mühendisleri Odası’nın açıklamasındaki ayrıntılar şöyle sıralandı:
· Sürdürülebilir olmayan ve doğaya saygılı üretim yapmayan maden işletmelerindeki sorumsuz madencilik uygulamaları sadece doğayı değil, insan sağlığını da tehdit etmektedir.
· Ormanlarımız, akciğerlerimizdir. Ancak plansız HES'ler, maden ocakları, yol yapım çalışmaları ve yerleşim alanlarının genişlemesiyle her geçen gün azalmaktadır. Son yangınlarda kaybettiğimiz orman varlığımızın yerine yenisini koymak yerine, kalanları da ranta açma çabaları kabul edilemezdir.
· Meralarımız hayvancılığın can damarıyken, imar ve rant baskısı altında hızla yok olmaktadır.
· Zeytin alanlarımız, yüzyıllardır süregelen kültürel mirasımız ve ekolojik dengenin önemli bir parçasıyken, rant projeleri uğruna feda edilmeye çalışılmakta, yasal düzenlemelerde yapılan oldubittilerle de tehdit edilmektedir.
· Tarım arazilerimiz, gıda güvenliğimizin teminatıdır. Ancak sanayileşme, şehirleşme ve plansız yapılaşma nedeniyle verimli tarım topraklarımız beton yığınlarına dönüşmektedir. Gıda ithalatına bağımlı hale gelirken, kendi topraklarımızda üretim yapma kabiliyetimizi kaybediyoruz.
· Şehirleşme adı altında yapılan çarpık yapılaşma, kentlerimizi beton yığınlarına çevirmiş, yeşil alanları yok etmiş ve sel gibi doğal afetlere karşı savunmasız bırakmıştır. Özellikle içme suyu ve atıksu arıtma tesislerinin yetersizliği veya hiç olmayışı, mevcut tesislerin ise yetkinlik ve kapasite bakımından eksiklikleri, bu çarpık yapılaşmanın bir diğer acı yüzüdür. Halk sağlığını doğrudan tehdit eden bu durum, su kaynaklarımızın kirlenmesine ve hastalık riskinin artmasına neden olmaktadır. Mevcut içme suyu ve atıksu altyapılarının eksikliği ve yetersizliği bir yana, bazı bölgelerdeki tehlikeli malzemelerden (asbest vb.) yapılmış boru hatları, sağlığımız için ciddi riskler taşımaktadır.
· Sanayileşme, çevreye duyarlı bir şekilde değil, denetimsiz ve kâr odaklı bir yaklaşımla sürdürülmektedir. Atık yönetimi sorunları, hava ve su kirliliği, toprağın zehirlenmesi gibi sorunlar, halk sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Ayrıca, arıtma tesislerinden çıkan arıtma çamurlarının bertarafına yönelik sorunlar da cabasıdır; bu çamurların uygun şekilde yönetilememesi, yeni çevre kirliliği kaynakları yaratmaktadır.
· Su kaynaklarımız, iklim değişikliğinin de etkisiyle hızla tükenirken, mevcut kaynaklarımızın da sanayi ve tarımda bilinçsizce kullanılması, gelecekte büyük bir su krizine yol açma potansiyeli taşımaktadır. İçme suyu şebekelerindeki kayıp-kaçak oranları, su yönetimindeki ciddiyetsizliğin bir göstergesidir.
Tüm bu felaketlerin en temel nedenlerinden biri, mevzuatlara uyulmaması ve ekonomik gerekçelerin çevrenin önüne konulmasıdır. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri, bilimin ve tekniğin gerektirdiği ölçüde irdelenmemekte, projeler siyasi ve ekonomik baskılara maruz kalmaktadır. Denetim mekanizmaları ya yetersiz kalmakta ya da göz ardı edilmektedir.
Bu noktada, ülkemizin geleceğini kurtaracak ve sürdürülebilirliğini sağlayacak olan Çevre Mühendislerinin yetkinliği ve hakları hiçe sayılmaktadır. Çevre Mühendisleri Odası olarak, yıllardır dile getirdiğimiz üzere, çevre mühendisleri yalnızca kağıt üzerinde var olan "belge mecburiyeti" konumundan çıkarılmalı, karar alma süreçlerinde etkin rol oynamalıdır. Uzmanlıkları göz ardı edilen, hakları verilmeyen çevre mühendisleri, ülkenin en kritik sorunlarından biri olan çevre felaketleriyle mücadelede güçlendirilmelidir. Çevre mevzuatının hazırlanmasından uygulanmasına, denetiminden yaptırımına kadar her aşamada çevre mühendislerinin bilimsel bilgisine ve deneyimine ihtiyaç vardır.
İklim değişikliği ve sonuçları, yaşadığımız tüm bu çevre felaketlerinin üstüne eklenerek, durumu daha da vahim bir hale getirmektedir. Kuraklık, seller, aşırı hava olayları gibi iklim değişikliğinin etkileri, yanlış çevre politikalarının bedelini bize ağır bir şekilde ödetmektedir.
Artık sözün bittiği yerdeyiz! Geleceğimizi ipotek altına alan bu pervasız çevre felaketlerine, sorumsuzluğa ve duyarsızlığa dur demek için tüm kamuoyunu, sivil toplum kuruluşlarını ve yetkili mercileri acilen göreve çağırıyoruz. Doğa, bize emanettir ve gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakmak hepimizin sorumluluğudur. Unutmayalım ki, bu gezegen bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık!
Yaşanan çevre felaketlerinin önüne geçmek ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için acilen aşağıdaki somut adımların atılması gerekmektedir:
1. Çevre Mevzuatının Güçlendirilmesi ve Tavizsiz Uygulanması:
ÇED süreçleri, siyasi ve ekonomik baskılardan arındırılmalı, bağımsız bilimsel değerlendirmelerle yürütülmelidir. Proje onaylarında çevresel etkiler önceliklendirilmelidir.
Mevcut çevre yasaları ve yönetmelikleri günümüz ihtiyaçlarına göre güncellenmeli, boşluklar doldurulmalı ve yaptırımlar caydırıcı hale getirilmelidir.
Doğal yaşamı koruyan yasalar tavizsiz uygulanmalı, ilgili yönetmeliklerde zayıflatıcı değişikliklere gidilmemelidir.
Maden ve enerji projeleri için verilen izinler, çevresel ve sosyal etki değerlendirmeleri yeniden gözden geçirilerek, halkın katılımıyla şeffaf bir şekilde belirlenmelidir.
2. Denetim Mekanizmalarının Etkinleştirilmesi ve Bağımsızlığı:
Çevre denetimleri, siyasi ve ekonomik müdahalelerden bağımsız, uzman personel tarafından düzenli ve sıkı bir şekilde yapılmalıdır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın denetim kapasitesi artırılmalı, teknolojik imkanlar kullanılarak uzaktan izleme ve denetim sistemleri geliştirilmelidir.
Çevre suçlarına karşı verilen cezalar artırılmalı ve caydırıcı hale getirilmelidir. Hukuki süreçler hızlandırılmalı, çevre davaları titizlikle takip edilmelidir.
3. Çevre Mühendislerinin Yetkinliklerinin Tanınması ve Rollerinin Artırılması:
Çevre Mühendisleri, "belge zorunlulukları" tanımının ötesine geçerek, ÇED süreçlerinde, çevre yönetimi planlamasında, denetim ve uygulama aşamalarında etkin ve yetkin bir şekilde görev almalıdır.
Kamu ve özel sektörde Çevre Mühendislerinin istihdamı artırılmalı, mesleki hakları ve özlük hakları güvence altına alınmalıdır.
Meslek odalarının (Çevre Mühendisleri Odası gibi) karar alma süreçlerindeki rolü güçlendirilmeli, uzman görüşleri dikkate alınmalıdır.
4. Doğal Kaynak Yönetiminde Bilimsel ve Bütüncül Yaklaşım:
Su kaynakları yönetimi, havza bazında bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı, su tasarrufu ve verimliliği teşvik edilmelidir.
İçme suyu ve atıksu arıtma tesislerinin kurulması, mevcut olanların kapasite ve yetkinliklerinin artırılması öncelikli olmalıdır. Altyapı eksiklikleri hızla giderilmeli, tehlikeli malzemeler (asbest vb.) içeren boru hatları modern, güvenli alternatiflerle değiştirilmelidir.
Arıtma çamurlarının çevreye zarar vermeden bertarafına yönelik kalıcı ve sürdürülebilir çözümler geliştirilmelidir.
Ormanlar, meralar ve tarım arazileri, ekolojik denge ve sürdürülebilir kullanım ilkeleri doğrultusunda korunmalı ve yönetilmelidir. Ağaçlandırma çalışmaları artırılmalı, yangınlara karşı önleyici tedbirler güçlendirilmelidir.
Atık yönetimi sorununa entegre bir bakış açısıyla yaklaşılmalı, geri dönüşüm ve yeniden kullanım oranları artırılmalıdır. Sanayi atıklarının arıtılması ve bertarafı konusunda sıkı denetimler yapılmalıdır.
5. İklim Değişikliğiyle Mücadele ve Uyum Politikaları:
Türkiye, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için somut adımlar atmalı, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş hızlandırılmalı ve enerji verimliliği artırılmalıdır.
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı şehirler, tarım arazileri ve su kaynakları için uyum planları hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
Toplumun iklim değişikliği ve çevre sorunları konusundaki farkındalığı artırılmalı, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır.
6.Halkın Katılımı ve Şeffaflık:
Çevre kararlarının alınmasında halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımı sağlanmalı, şeffaf bir süreç yürütülmelidir.
Çevreye yönelik bilgiye erişim kolaylaştırılmalı, vatandaşların çevre konularında söz sahibi olması teşvik edilmelidir.
Çevre Mühendisleri Odamızdan Çağrımızdır:
Artık “kutlamak” değil, yüzleşmek; yüzleşmekle kalmayıp harekete geçmek zorundayız. Bilimin ışığında, toplumun ve doğanın çıkarlarını gözeten politikalar için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu mücadele topyekûn bir seferberlik gerektirmektedir. Siyasi iradenin, bürokrasinin, sanayicilerin ve en önemlisi halkımızın desteği olmadan bu felaketin önüne geçmek mümkün değildir. Gelecek nesillere yaşanabilir bir Dünya bırakmak için şimdi harekete geçme zamanıdır!