​​​​​İSTANBUL (AA) - ENES TAHA ERSEN - İbn Haldun Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefa Bulut, "influencer" (fenomen) öğretmenlerin öğrencileri sosyal medyada paylaşmasının, onların psikolojik gelişimlerini ve öğretmenliğin itibarını halk nezdinde olumsuz yönde etkilediğini belirtti.

Bulut, AA muhabirine, fenomen öğretmenlerin sosyal medyadaki varlığına ve öğrencilerini sosyal medya malzemesi olarak kullanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Sosyal medyanın etki gücünün her alanda olduğu gibi eğitimde de kendisini göstermeye başladığını, özellikle özel eğitim öğretim kurumlarının da reklamlarıyla dijital medya platformlarında öne çıktığını aktaran Bulut, bu durumun "fenomen öğretmenlik" kavramını tetiklediğini, öğretmenlerin de bu alanda hem kendinin hem de kurumlarının reklamını yaptığını dile getirdi.

Bunun kötü bir niyetle olmasa bile kontrolsüz ve denetimsiz biçimde yapılmasının belli başlı tehlikeleri olduğunu vurgulayan Bulut, "İnternette çeşitli mecralar var. TikTok, Instagram, Facebook, X vesaire. Buralarda insanlar sürekli bir şey paylaşma ihtiyacı hissediyor. Bir şeyi göstermek, satmak, pazarlamak istiyorlar ve genelde burada hep iyi şeyleri gösteriyorlar. Öğretmenler de maalesef bu furyanın bir parçası oldu ve iyi şeyleri paylaşma çabası bazı kötü sonuçlara yol açabiliyor." dedi.

- "Küçük yaştaki çocukların mahremiyetini paylaşmak, onların geleceğini tehlikeye atabiliyor"

Bulut, küçük yaştaki çocukların görüntülerinin her ne niyetle olursa olsun ailelerinden rıza alınmadan, tamamen denetimsiz şekilde çekilip sosyal medyada kullanılmasının en temelde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'na (KVKK) aykırı olduğuna dikkati çekti.

Trabzon'da bir kişi, yalnız yaşadığı evinde ölü bulundu
Trabzon'da bir kişi, yalnız yaşadığı evinde ölü bulundu
İçeriği Görüntüle

Özellikle çocukların görüntülerinin ne niyetle, hangi amaçla kullanıldığı ve ne koşulda ne kadar süreyle saklanacağı belirsiz bir ortamda sergilenmesinin "henüz küçük yaşta ve gelişim çağında olan çocukların mahremiyetini paylaşmanın, onların geleceğini de tehlikeye atmak" anlamına geldiğini belirten Bulut, şöyle konuştu:

"Sosyal medyada bir ürünü pazarlıyorsunuz aslında, onun gibi öğretmen de verdiği hizmeti bir şekilde pazarlamak istiyor. Bu nedenle de çeşitli görüntüler koyuyorlar sosyal medyada. Ancak her bir görüntü, her bir kare aslında bir veridir. Dijital ayak izi, dijital parmak izi diyoruz buna. Sizin çocukluğunuzda, gençliğinizde size ait olan bir evrak, bir doküman, resim, görüntü orada kalıyor. İnternette silinmiyor. Siz kendiniz silseniz bile başka kanallarda kalabiliyor, insanlar bunları saklıyor. Hele bir de umuma açık şekilde bu görüntüler yayılabiliyorsa, görüntülerin altına yorumlar geliyor, bazen çekilen görüntünün amacını bile aşıyor. Küçük yaştaki çocukların mahremiyetini paylaşmak, onların geleceğini tehlikeye atabiliyor bu durumda."

- Siber zorbalığa yol açıyor

Öğretmenlerin bu mahremiyet kaygısına karşı çok dikkatli olup sağduyulu davranması gerektiğini, bunun siber zorbalık ve akran zorbalığını da tetiklediğini söyleyen Bulut, "Çocukların da aileleri, anneleri, babaları var. Hani herkesi kendi çocuğumuz gibi düşünmemiz lazım. Paylaştığımız bu şeyler nereye gidecek? Yemek yiyen çocukları koyduk. Hani güzel niyetle kondu ama altına bir sürü negatif yorum yazıldı. Yani bağlamından çıkarılmış bir sürü negatif yorum yazıldı. Bunun adı siber zorbalık." ifadelerini kullandı.

Kimi zaman öğretmenlerin farklı amaç için çekip yayınladığı görüntülerin, öğrenciler arasında veya dijital ortamda farklı anlamlarda değerlendirildiğini, maksadını aşabildiğini, bu gibi durumlarda çok olumsuz eleştiriler alıp bazen de öğrencilere çirkin ifadeler yöneltildiğini aktaran Bulut, bu gibi durumların hele hele küçük yaştaki öğrenciler için oldukça tehlikeli olduğunu, siber zorbalığa dönüşen bu durumların özellikle gelişim çağındaki çocuklar üzerinde ciddi psikolojik bozukluklara yol açtığını vurguladı.

Bulut, özellikle olumsuz yorumlarla ve siber zorbalıkla karşılaşan çocuklarda ortaya çıkan rahatsızlıklara ilişkin şu bilgileri verdi:

"Siber zorbalığa maruz kalan çocukların psikolojik ve bilişsel gelişimleri olumsuz yönde etkileniyor. Psikosomatik hastalıklar dediğimiz mide ağrısı, baş ağrısı, kronik mutsuzluk, uyku bozuklukları, bunalım ve depresyona maruz kalıyorlar. Çocukların sosyal gelişimi çok etkileniyor. Normal arkadaşlarıyla iletişim kurmuyor. Çocuk mutluluğu başka yerde aramaya çalışıyor. Yabancılaşıyor, giderek daha çok yalnızlaşıyor, toplumdan kopuyor. Uzun vadede depresif semptomları oluyor. Çocuk bu reel yaşamdan, gerçek dünyadan kopup böyle bir yaşantıya sürükleniyor, hem de maalesef belki de ailesinden daha çok gördüğü öğretmenlerinin eliyle."

Bu meselenin aslında bir yerde geleceği şekillendirdiğini, bunun üzerine düşünülüp dikkatlice çalışılması gerektiğini belirten Bulut, "Öyle görünüyor ki burada çok ciddi şekilde farkındalık oluşturmaya ihtiyacımız var. Yani şaka ile espriyle başlayan masumane bir şeyin çok farklı sonuçları olabilir. Bu açıdan öğretmenlerin, öğrencilerin, velilerin, herkesin çok dikkatli olması gerekir." şeklinde konuştu.

Öğretmenler kadar velilerin de bu konuda sağduyulu olması, çocuklarına sosyal medya ve dijital dünyadaki mahremiyet algısını onların anlayabileceği şekilde anlatmaları gerektiğine vurgu yapan Bulut, ailelerin de en az öğretmenler kadar sorumluluk sahibi olması gerektiğini söyledi.

- "Sosyal medya kullanımıyla ilgili yönetmelik veya rehber hazırlanması gerekiyor"

Gelinen noktada dijitalleşmenin kaçınılmaz olduğunu, ödevlerin bile bilgisayar üzerinden yapılıp internetten paylaşıldığını, dolayısıyla dijital çağa ayak uydurmanın zorunluluk haline geldiğini dile getiren Bulut, bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı düzeyinde düzenleme ve denetleme mekanizmasının kurulmasının önem taşıdığını kaydetti.

Bulut, özellikle tamamen dijitale taşınan eğitim anlayışı nedeniyle öğrencilerin teknoloji, internet ve sanal dünyayla tanışmasının oldukça küçük yaşlara kadar düştüğünü, bu konudaki bilinçlendirme çalışmalarının çok erken yaşlarda başlaması gerektiğini ifade etti.

Kıymetli ve kutsal meslek olarak kabul edilen öğretmenliğin, fenomenlik uğruna toplum nezdinde itibar kaybına uğradığını vurgulayan Bulut, "Fenomen öğretmenlik anlayışı, eğitimi daha model, artistik veya magazinsel noktaya çekti. Aslında öğretmenlik, eğitim ciddi iş değil mi? Çok saygı duyduğumuz, insanların enerji, emek verdiği, çok özel bir meslek öğretmenlik. Çok saygı duyulan bu meslek, sosyal medyadaki kaygılar ve kazançlar uğruna bugün çok farklı şekillerde anılıyor." dedi.

Halihazırda öğretmen ve öğrencilerin derste telefon kullanmasının Bakanlık tarafından yasaklanmış olmasına rağmen bu görüntülerin ortaya çıkmasının denetim eksikliğinden kaynaklandığını belirten Bulut, sözlerini şöyle tamamladı:

"Eğitimde sosyal medya kullanımıyla ilgili yönetmelik veya rehber hazırlanması gerekiyor. Yani ciddi ciddi ayrıntılara inen bir internet yönetmeliği veya paylaşım yönetmeliği gibi bir şey olmalı. Mesela bir okul gezisi için velilerden onay formu alınıyor, bu paylaşımlar için de alınmalı. Bakanlık düzeyinde de bunun kontrolü sağlanmalı. Müfettişler, okul yöneticileri, şube müdürleri aracılığıyla bunlar zaman zaman kontrol edilip denetlenmeli ve gerekli caydırıcı politikalar oluşturulmalı. Cezai yöntemler de kullanılmalı. Gerekiyorsa öğretmenin sicil karnesine girmeli. Nasıl öğrencinin sicil notu varsa, öğretmenin de sicil notu var. Oraya girmeli, çeşitli yaptırımları olmalı. Bunlar ciddi şeyler. Şimdi 'Bir şey olmaz.' demeyin. Maalesef bunlar bir gün karşımıza kötü sonuçlarla çıkabiliyor."

Kaynak: AA