Ereğli Kömür Havzasında maden kömürünün bulunduğu tarihlerde, İngiltere’den satın alınan ve yeni yaptırılan birkaç gemiden başka kömür sarfiyatı olmadığıdır. Osmanlı devlet sanayi kuruluşlarının Ereğli Kömür Havzasındaki maden kömürü üretimine paralel olarak maden kömürü kullanımına geçtikleri, hatta maden kömürü üretimi ile ilgili ümit verici gelişmelerin kesinlik kazanmasından sonra maden kömürü kullanan yeni fabrikaların kurulduğu görülmektedir
Kdz. Ereğli’nin düşman işgalinden kurtarılışının 100. Yıl dönümü nedeniyle düzenlenen sempozyumda Kdz Ereğli Tarih doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği Başkanı Aydın Erol da konuştu. “Ereğli, kömür ve Uzun Mehmet” başlıklı konuşmasında, taşkömürünün Kestaneci Köylü Uzun Mehmet tarafından 1829 yılında Ereğli’de bulunduğunun altını çizen Aydın Erol, “Mehmet, kömürü, köyünden geçen Niren deresinin getirdiği molozlar arasında buldu. Bu numuneleri Sultan Mahmut’a takdim edince bir miktar para ile mükâfatlandırıldı ve ömrünün sonuna kadar da maaş bağlandı” dedi.
Konuyla ilgili çok ayrıntılı bir çalışma ortaya koyan Erol’un bu kesilip saklanması gereken açıklamasının tamamını yayımlıyoruz.
UZUN MEHMET
Kömürün bulunuş tarihi olarak kabul edilen 1829 dan sempozyumu gerçekleştirdiğimiz 2020 yılına kadar geçen iki asırlık (191 yıl) zaman diliminin 93 yılı Osmanlı İmparatorluğunun,98 yılı Cumhuriyet Hükümetleri dönemine aittir. Kömür bugün itibariyle alternatif enerji kaynakları içinde yanması sırasında ortaya çıkan emisyon gazlarının negatif çevresel etkileri nedeniyle gözden düşse de her zaman enerjisine ihtiyaç duyulan, üretim kontrolünü yapanlara askeri ve mali güç sunan milli bir servet olmuştur.
Kömürün Bulunuş öyküsü konusunda Ereğli Kömür Havzası ile ilgili araştırma yapan yurtiçi ve yurtdışından birçok akademisyen, araştırmacı, yazar ve gazeteci oldu. Bu konudaki yapılan çalışmaları ve tespitlerini önemsiyor ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ahmet Ali Özeken’in, çalışması ve yorumu; “Ereğli Kömür Havzası” adlı eserinde, kömürü 1822 yılında Ereğli’nin Kestaneci Köyü’nden gemici Hacı İsmail’in bulduğunu ve topladığı bu taşları İstanbul’a getirip kömür olduğu anlaşıldığında, beş kese altınla ödüllendirildiğini ifade etmektedir. Özeken’e göre kömür, 1829 yılında ikinci kez Uzun Mehmet tarafından bulundu. Özeken’e göre askerlik dönüşü, Safranbolu Kaymakamı(!) Hacı İsmail Ağa’ya kapılanan Uzun Mehmet, kömürü, köyünden geçen Niren deresinin getirdiği molozlar arasında buldu. Bu numuneleri Sultan Mahmut’a takdim edince bir miktar para ile mükâfatlandırıldı ve ömrünün sonuna kadar da maaş bağlandı. Sonrasında da İsmail Ağa’nın adamları tarafından da kahvesine zehir katılmak suretiyle öldürüldü..
Tahsin Aygün’ün (1915-2002)çalışması ve yorumu; “Karadeniz Ereğli Tarihi” adlı kitabında Uzun Mehmet ve kömürün bulunma öyküsüne de değiniyor. Tahsin Aygün bu çalışmasında diğer yazarların ifade ettiği gibi, “kömürün, Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet tarafından, Köseağzı’nda, 1829 sonbaharında bulunduğunu belirtiyor”. Hacı İsmailoğlu ile ilgili bölümde ise “Uzun Mehmet ikinci defa İstanbul’a gittiğinde Hacı İsmailoğlu’nun kıskançlık yüzünden İstanbul’da kaldığı Leblebici Hanı’nda zehirlettiği rivayet edilir ise de bu rivayet zayıftır. Çünkü Uzun Mehmet’in ölümünden sonra İstanbul’dan Ereğli’ye gelen heyet uzun müddet maden kömürü aramıştır. Ereğli’de maden kömürünü bulan ve bilen bir kimseye rastlamamıştır”
Mübeccel Kıray’ın (1923-2007) çalışması ve yorumu; “Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası” adlı kitabında “Ereğli’nin Kestaneci köyünden Uzun Mehmet adında biri bahriye eri olarak askerliğini yaparken kömürü tanımış, terhisinden sonra un öğütmeye gittiğinde Köseağzı değirmeni yakınında bulduğu siyah taşları değirmenin ocağına atıyor ve yandığını görüyor. Rivayete göre orada bulduğu taşları çuvallara doldurup köyüne getiriyor. Sonra da bunları İstanbul’a götürüp Padişah’tan maaş ve ihsan alıyor. H.İ (Hacı İsmail)'nin o zaman her yerde aranan kömürü ilk olarak kendisi bulup rütbe ihsanlara nail olamadığı için, Uzun Mehmet’i İstanbul’da Leblebici Hanında zehirlettiği söylenmektedir”
Donalt Quataert’in (1941-2011) çalışması ve yorumu, Amerikalı yazar “Osmanlı İmparatorluğunda Madenciler ve Devlet - Zonguldak Kömür Havzası (1822-1920)” isimli çalışmasında bu konuda yerel tarihçi ve gazetecilerin çalışmalarını da mukayese ederek çok önemli tespitlerde bulunmaktadır. Yazarın kapsamlı çalışmasında Uzun Mehmet’le ilgili uzun değerlendirmesinin özeti aşağıdaki yer almaktadır. “Ereğli yöresinden bir köylü olan Uzun Mehmet’in, 1829 yılında kömürü bulma hikayesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının iyi bildiği bir hikayedir. Bu isim ve hikaye, eğitim müfredatının bir parçası olmuş, Türklerin ulusal hafızasında yer etmiştir. Uzun Mehmet anlatısının inşası ve yayılması Türk ulus devletinin şekillendirilmesine yardımcı oldu. Hikaye’nin yapısı ve yayılması, cumhuriyetçi ideallerin ve devletin oluşumuyla ilgili pek çok şey anlatıyor. Ne var ki bu meşhur hikaye Türkiye Cumhuriyeti döneminde seçici bir şekilde yeniden oluşturulmuş olan bir Osmanlı hikayesinden türetilmiştir.
Uzun Mehmet hikayesinin en yaygın olarak bilinen ve onuncu yıl kutlamalarının bir parçası olarak 1933 ve 1934 yıllarında iki farklı versiyonu yayımlanan şekli, kömür havzasındaki aydınlar ve memurlar tarafından hazırlanmıştı.
Hikaye’nin yayımlamasından birkaç ay önce, yani 24 Haziran 1932 tarihinde kurulan Zonguldak halkevi tarafından basılan kapsamlı bir monografinin parçası olarak ortaya çıktı.
”Cumhuriyetin On Yılında Zonguldak ve Maden Kömürü Havzası” başlıklı monografi, kömür bölgesi tarihinin ve gelişiminin izini sürüyordu ve muhtemelen bu yeni mahalli kurumun ilk ürünüydü Zonguldak halkevi, üç kişiden oluşan bir araştırma ekibini kömür madeninin keşfinin tarihini ve kronolojisini tespit etmekle görevlendirmişti. Ekip, Zonguldak gazetesinin başyazarı Tahir Kara Oğuz Bey ile eski maden nazırlarından biri olan (1910- 1921) fakat artık imparatorluğun paşası değil, cumhuriyetin bir beyi olarak Zonguldak Ticaret Odası başkanlığı yapan Hüseyin Fehmi’den oluşuyordu. Üçüncü kişi ise Halkevi Neşriyat Heyeti temsilcisi olan Ahmet Naim’di.
Bir sonraki yıl, yani 1934’te Ahmet Naim (1904-1967), kendi Uzun Mehmet hikayesini yazdı. Hikaye’nin bu versiyonu Ahmet Naim’in Zonguldak Havzası: (Uzun Mehmet’ten Bugüne Kadar) başlıklı kitabının bir bölümü olarak yayımlanan toplu yazılmış versiyonun kısaltılmış bir biçimiydi.
Şeklinde uzun bir değerlendirme yapmaktadır. Amerikalı yazar Donalt Quataert özetle Uzun Mehmet’in kömürü buluşuna ilişkin kaleme alınan öykülerin birbirlerine yakın anlatılar olduğundan bahisle temel anlatının 1903 yılında Osmanlıda yayınlanan sabah gazetesinde yer alan Hikayeden esinlenildiğini ifade ediyor. Bütün bu anlatılardan sonra Bizim Kdz Ereğli ve Tarih Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği olarak görüşümüz;
“Uzun Mehmet, Kömürün bulunuşunda önemli bir şahsiyet ve Ereğli’nin Kültür Varlığıdır.”
KÖMÜR VE EREĞLİ
Bu bölümde kentimizin en eski yerel tarih araştırmacılarından merhum Ecz. Sabit Nihat Duran’ın Kömür ve Ereğli Konusundaki tespitleri aşağıdaki gibidir. “1829 Kasımın birinci günü, Ereğli’nin bir mahallesi olan Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet Köseağzı değirmeninde kömürü keşfetti. İkinci Mahmut devri: İşte, Ereğli tarihinin en önemli ekonomik dönüm noktası bu tarihten başlar.
O tarihte Ereğli küçük bir kasaba, bir rivayete göre 280 hane 19 sene bu keşiften istifade edilemiyor. Abdülmecit devrinde kömür madenlerinin işletilmesine karar veriliyor, Büyük Mustafa Reşit Paşa’nın ilk sadareti zamanında 1845 yılında Ereğli maden memurluğu ihdas olunuyor. Abdülmecit kömür havzasını, Padişahlık evkafına tahsis, varidatını 1848 tarihli bir vakfiye ile hayır işlerine sarfını irade eylemiştir. Sayın Bay Ahmet Naim’in Zonguldak Havzası adlı bir kitabında bu vakfiyenin bir sureti vardır. Kara elmas varidatının sarf edildiği yerleri güzelce göstermektedir:
“Bu vakfiyeye göre; madenlerin zuhur ettiği arazinin bedelatı mukataası, Mekke-i mükerreme kütüphanesinde hafız-ı kütbe 150 kuruş, harem-i şerife kanadili adide ikat olunmak üzere 800.000 kıyye ruganı zeyt,Sakız adasındaki cami-i şerifin imamet, hitabet ve vaizliği ile, dersi amlık, müezzinlik, kayyumluk, ferraşlığına, Dersaadet Merkez Efendi Dergahına, Fındıklı’da Şeyh Yunis Efendi Tekkesine, kütüphane ve muvakkathanelere vakıf ve tahsis edilmiştir.
Evkaf idaresi bu tahsisatı muntazaman almış, hatta meşrutiyetin ilanından sonra Cihan Harbinin başladığı senelerde bile evkaf nezareti bu vakfiyeye müsteniden havzadan düyunu gayrı muntazamaya tabi olan senevi 30.000 kuruş bedel-i mukattaayı ciheti mezkureye sarf etmek üzere istemiştir.”
Abdulmecid’in fermanı ile hazine-i hassa eline geçen bu madenleri ne yapacağını bilmiyordu, Yuvalarında bu gibi mes’eleler bekleyen İngiliz sarrafları harekete geçtiler, bilgisizlikten istifade ederek bütün havzada işletmek hakkını yılda otuz bin kuruş gibi ufak bir para ile satın aldılar, madenleri işletmek için yerli amele ve usta bulamadıklarından Karadağ ve Hırvat amelesi getirdiler, bunlar çıkan kömürü küfe ile yahut ray gibi döşenmiş tahtalar üzerinde el arabaları ile ocaktan çıkarıyorlar ve katırlarla iskelelere taşıyorlardı. Bu iptidai vasıtalarla kömür az çıktığından Bahriye Nazırlığının ihtiyacını karşılayamıyordu.
“Hazine-i hassa bu mukaveleyi fesh ederek hacegan-ı divan-ı hümayundan Halil Kadri Efendi, maden müdürü ünvanı ile Ereğli’ye gönderildi, hazine-i hassa idaresinin mahiyetini göstermek itibarı ile bu tayin keyfiyeti çok manidardır, her hangi bir medreseye ders imamı tayin eder gibi divan-ı humayun’dan fütüvetlü bir hace efendinin her şeyden evvel bir fen ve ihtisas işi olan kömür havzasının idaresine memur edilmesi hazine-i hassa idaresinin havzayı nasıl bir çıkmaza sürüklediğine çok canlı bir misaldir.” diye ilave etmektedir. Havzada on yedi yıl süren hazine-i hassa devri karışıklık, sefalet devridir, ne madenci, ne de amele ücretlerini alamayarak maden idaresinin kapılarında süründürülüyor, buna karşı çıkan kömür de yılda 30-35 bin tondur.
Ereğli Kömürünün Kullanım Yaygınlığı ve Osmanlı Sanayii
Bu bölümde araştırmacı Ecz. Sadun Duran’ın tarafından derlenen Kdz Ereğli Tarih Doğa ve Kültürünü Yaşatma derneği yayını “1869-1916 Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli” adlı kaynak yayınımızda yer alan bilgileri sizlerle paylaşmak isterim.
“Ereğli kömür havzasını konu alan bazı eserlerde, havzada kömürün 1829’da bulunmasından sonra 1848 yılına kadar ondokuz yıl ihmal edildiğinden, donanma ve fabrikaların yakacağı için memleketin milyonlarca lirasının harcandığından, fuzuli olarak yabancılara servet kaptırıldığından bahisle,
Ereğli Kömür Havzasında kömürün bulunduğu yıllarda Osmanlı donanmasının milyonlarca liralık kömür tüketecek buharlı gemiye ve fabrikaya sahip olmadığı muhakkaktır. Zira Osmanlı donanmasının 1827 yılında Navarin ‘de yakılmasından sonra yanan gemilerin yerine buharlı gemilerden oluşan bir donanmanın meydana getirilmesi düşünülmüştür. Osmanlı Devleti buharla işleyen ilk vapuru 1827 yılında satın aldı. Buharla işlediği için “Buğu Gemisi” denilen bu vapura “Sür’at” adı verilmiştir. İngiltere’den satın alınan bu ilk gemiden sonra 1829’da ikinci gemi satın alındı. Bir yıl sonra da Amerika’lı mühendislerin nezaretinde Tersanede ilk buharlı Türk gemisinin yapımı gerçekleşti. Bundan sonra makineleri Avrupa’dan getirilmek suretiyle İstanbul dışındaki tersanelerde de buharlı gemiler yapıldı. İlerleyen süreçte ahşap gemi yapımı terk edildi. İlk demir Türk vapuru 1848 de yapıldı.
Zeytinburnu Demir Fabrikasında Barutçubaşı tarafından yapılmış olan bu vapura “Eser-i Cedid” adı verildi. Fabrika aynı tarihlerde mükemmel demir Köprü, Kandil Donanması, Su borusu, Oyma ve Parmaklık, Kapı imal edebilecek duruma gelmiştir.
Bundan öncede Aynalıkavak’ta yapımına başlanan üç vapurdan ikisinin yapımı tamamlanmıştır. Tersane-i amirede Mühendis Roz tarafından yapılan vapurun inşaası devam ederken (1839) bir yandan da Dolmabahçe’de bir diğer vapurun yapımı sürmektedir. Bir yandan dahili imkanlar kullanılarak vapurlar inşa edilirken diğer yandan yabancı ülkelerden vapur satın alma yoluna gidilmiştir. Bu vapurlardan İngiltere’den satın alınan “Eser-i Cedid” adındaki vapur Samsun önlerinde geçirdiği kaza sonucu batmıştır. İngiltere’den satın alınarak İstanbul’a getirilen vapura önceden “Peyk-i Ticaret” adı verilmişse de padişah’ın beğendiği bu vapura onunda görüşü alındıktan sonra “Mecra-yı Ticaret” adının verilmesi uygun görülmüştür.
Osmanlı sanayisinin Ereğli’de kömürün bulunuşuna ve üretimin gelişmesine paralel olarak gelişme gösterdiği görülmektedir.
-Namık Paşa Aynalıkavak’ta yeni bir demirhane yaptırılmıştır. (9 Ekim 1835)
-1839 senesinde Tophane’de Arabacılar kışlası yanında kargir olarak yeni bir demirhane yaptırılmıştır.
-Demir malzemesi Londra’dan getirilen bir çuha fabrikasının inşaatı İzmit’te devam etmekte idi.(1843)
-Bir yıl sonra İzmit Çuha fabrikası gibi Hereke fabrikasında da faaliyetler sürmektedir.
-Beykoz deresinin İstanbul boğazına karıştığı yerdeki su değirmenlerinin çarklarından yararlanılarak ve 1810 yılında devletçe istimlak edilen debbağhane bundan sonra, debbahhane-i Amirane adıyla bir devlet işletmesi haline getirilmiştir. Harbiye nezaretine bağlı olarak faaliyet gösteren bu işletme, 1842 yılında iki buhar kazanı ile 40 beygir kuvvetinde tek buhar makinesinden meydana gelen bir tesis olarak makineleşmiş ve kömür kullanmaya başlamıştır.
-Devlete ait fabrikalardan biri olan ve önce kumkapı’da kurulan Feshanenin ihtiyaca cevap vermemesi üzerine Eyüp’te Defterdar semtinde yeniden inşa edilerek 1833 yılında faaliyete geçti. Feshane, 1843 yılında ilave edilen tezgahlar ile bir çuha fabrikasına kavuştu. Çuha fabrikasında üretimin artırılmasına yönelik hedeflenen bu tasarının gerçekleştirilmesi amacıyla İngiltere’den getirilecek mühendisler ve altı dokuma ustası ile 20 beygir kotunda bir buhar makinesi ve bazı edevatın alımı için ödenek tahsis edilmiş, böylece Feshane de kömür kullanımını gerektiren sisteme geçilmiştir. (15 Nisan 1843)
-Yapımına 1843 yılında başlanmış olan Zeytinburnu Demir Fabrikası 1843 da faaliyete geçerken ilerleyen süreçte diğer fabrikalar ile İstanbul başta olmak üzere başka Osmanlı kentlerinde kurulan havagazı fabrikaları Kömür tüketen belli başlı kurumlar olmuştur.
-Veliefendi sahasında bulunan çiftlik mahallinde inşaası irade buyurulan Basma Fabrikasının inşaası, Bu sırada İzmit ve Hereke Fabrikaları çalışır durumda idi. Zeytinburnu demir fabrikasının inşaası da bu tarihlerde devam etmektedir. Fabrikanın tesisiyle birlikte gündeme gelen gerekli demir cevheri ve kömürün temin edileceği kaynaklar gösterilirken demir cevherinin Büyük ada dan, taş kömürünün Ereğli’den, meşe kömürünün Silivri ve havalisinden temin edileceği belirtilmiştir. Bu da söz konusu kömürün Ereğli kömürü olma ihtimalini güçlendirmektedir.
-Darphane idaresine verilen incir köydeki Cam Fabrikası faaliyetine devam ederken (1846) Paşabahçe’de kurulun Billur Fabrikası uygun maden cevheri bulunamaması yüzünden geçici olarak ispermeçet (mum) fabrikasına dönüştürülmüştür. (19 Ocak 1859)
-Aynı yıl Dolmabahçede Zonguldak ocaklarından çıkarılacak kömür ile işletilmek üzere bir hava gazı tesisi kurulmuştur.
-İlerleyen süreçte tasarlanan zırhlı gemiler yapımı, demire olan ihtiyacı artırmıştır. Bu ihtiyacı karşılamak üzere Bosna Havalisindeki madenlerden çıkarılan demirin Ruscuk üzerinden İstanbul’a getirilmesi Avrupa’dan ithal edilen demirden daha maliyetli olduğu hesap edilmiş ve Marmara adalarından sağlanacak demir cevheri ile Ereğli’de yeni demir fırınları yapılması kararlaştırılmıştır. (18 ocak 1868) ancak bu kararın uygulamaya konulduğuna dair bir bulguya rastlanmamıştır.
Ereğli’de kömür üretiminin başlayıp gelişmesine paralel olarak devlete ait sanayi kurumlarında kömür kullanımı gelişme gösterdiği gibi özel sektör tarafından kullanımı da gelişme göstermiştir. Galata’da kireçkapısı haricinde deniz kenarında deniz kenarında özel sektöre ait bulunan ve Padişah tarafından satın alınan (1851) dört taşlı un değirmeni de vapur makinesi ile çalışmakta idi.
Osmanlı devlet kurumlarında kömür tüketiminin tespiti amacıyla, kömürün en önemli tüketicilerinden olan Tophane ve Darphane muhasebe kayıtları üzerinde yapılan incelemeler, kömürün bulunduğu yıllarda bu kurumlarda da taş kömürü değil, odun kömürü kullanıldığını ortaya koymuştur. (25 Mayıs-24 Haziran 1838) Tophanede dökülen 6’sı balyemez 12’si sürat topu 18 topun dökümünde 240 kantar gürgen odunu kullanılmıştır. Yine (10 Eylül-10 Ekim 1838) dökülen 16 adet topun dökümünde 270 kantar gürgen odunu kullanılmıştır.
Darphanenin ise çam kömürü kullandığı ve bu kömürü Yuvacık, Bahçecik ve Yeniköy den sağladığı görülmüştür. (1836-1837)
BU İNCELEMEDEN ÇIKAN SONUÇ;
Ereğli Kömür Havzasında maden kömürünün bulunduğu tarihlerde, İngiltere’den satın alınan ve yeni yaptırılan birkaç gemiden başka kömür sarfiyatı olmadığıdır. Osmanlı devlet sanayi kuruluşlarının Ereğli Kömür Havzasındaki maden kömürü üretimine paralel olarak maden kömürü kullanımına geçtikleri, hatta maden kömürü üretimi ile ilgili ümit verici gelişmelerin kesinlik kazanmasından sonra maden kömürü kullanan yeni fabrikaların kurulduğu görülmektedir. Bu davranış ile Osmanlı idaresinin enerji bakımından dışa bağımlı sanayiden azami ölçüde kaçındığı sonucu çıkmaktadır.
Ereğli Kömür Havzasında kömürün bulunması ve işletilmesi, Osmanlı gemiciliğinin ve sanayisinin gelişmesinde olumlu etki yaptığı gibi, Osmanlı limanlarına gemi işleten bütün Avrupa ülkelerinin tüccarlarının da yararına olmuştur. Yola çıktıklarında dönüşleri Avrupa ülkelerinin tüccarlarının da yararına olmuştur. Yola çıktıklarında dönüşleri için gerekli olan kömürü de taşımak zorunda olan buharlı gemiler, bu yükü taşımaktan kurtulmuş ve taşıma kapasitelerinin daha büyük kısmını ticaret malına ayırma şansına sahip olmuşlardır.
Havza 1865 Bahriye idaresine devredilmiştir. Bu tarihte Bahriyenin muktedir ümerasından Dilâver Paşa, Ereğli kazası Kaymakamı ve madeni humayun nazırı ünvanı ile Ereğli’ye geliyor, Dilâver Paşa ilk adımda havzanın en büyük ihtiyacı olan talimatnameyi yapıyor, Dilâver Paşa Talimatnamesile hükümetin, madencinin, amelenin hakları inzibat altına alınıyor ve bir disiplin tesis ediliyordu. Maden nazırlarının merkezi Ereğli, Kozlu’da ise bir fen heyeti şeklinde ve uzmanlardan bir komisyon kuruluyor, işletmeyi bu komisyon idare ediyor ve bir yenilik olmak üzere burada bir doktorla bir de eczacı bulunuyordu.
Tersane idaresinde iken havzaya tayin edilen nazırlar:
1-Dilâver Paşa,
2-Kaf Ali Bey,
3-Giritli Hasan Paşa,
4-Arif Paşa,
5-Miralay Remzi Bey’dir.
Giritli Hasan Paşa ve Arif Paşa çağlarında Ereğli havzanın merkezi olmakta devam ediyor ve suretle son inkişafını (gelişimini) buluyor. Bu devirler, Ereğli’nin altun devridir. O çağlarda Ereğli, bir taraftan Bolu ve Düzce’nin, diğer taraftan Devrek, Gerede, Kızılcahamam ve hatta Ankara’ya iskelelik yapan bir transit merkezi haline gelmişti. Hanları, otelleri, Çarşısı dolu, son derece kalabalık, Ereğli pazarı olan Cuma günleri çarşının içinden geçmek mümkün değildi. Kargir binalarla süslenmiş olan Ereğli, limana doğru uzanmış ve genişlemişti. Bir taraftan Bahriye nazırlığına mensup subaylar, memurlar; diğer taraftan redif fırkasının merkezi olması dolayısıyla birçok kara subayı kasabayı şenlendiriyorlardı. Bozhane çarşısı, limanın kenarında olduğundan kasabanın eğlenti yerini teşkil ediyor, gazinolar, meyhaneler, latarnalar, hayatlarından memnun, yüzlerinden refah taşan, ruhlarında şenlik saçan insanlarla doluyordu e böylece kasabanın nüfusu da yedi bini bulmuştu
1890’da Emin Muhlis Kaymakam olarak Ereğli’ye geliyor, kibar nazik ve son derece idareci bir zattı, madenci ve mabeyinci Ragıp Paşa’nın adamı idi. 1896’da İkinci Hamide karşı Avrupa'ya kaçan devrimcilerin çıkardığı gazeteleri takip ederdi. Ereğli’de sarayın muayyen (belli) hafiyeleri olduğu ve kendisi de sarayın adamı olduğu halde Avrupa’daki Türk vatanseverlerinin, Köstence ajanının (acentesinin) gemilerle, mesela o sırada gemici olan Avni kaptan’ın fener memuru Hüseyin Naci’ye getirdiği gazeteleri okur ve onları gizlice himaye ederdi (korurdu) bu zatın Ereğli’de Maarife (eğitime) hizmeti çoktur; Kayabaşı Mektebini ve maarife varidat (eğitime gelir) olmak üzere Kavak dibinde Maarif kahvesini, Şimdi Halk Partisi olan Duyun-u umumiye binasını, Uzun Mehmet Parkı olan Belediye Bahçesini, Belediye Gazhanesini inşa ettiren o zattır. Bahriye idaresi meşrutiyetin ilanına kadar 45 yıl devam ediyor. 1908’de Nafıa idaresine geçerek, Eşref Bey adında bir müdür tayin ediliyor ve 5 ay sonra 1909’da Ticaret ve Ziraat Nezaretine geçiyor Maden Müdürü umumisi sıfatı ile Hüseyin Fehmi Bey tayin ediliyor, bu devirde bazı tensikat ve teşkilât yapılıyor, merkez Zonguldağa alınıyor, mühendislerden mürekkep bir fen heyeti ve mıntıka mühendisliği teşkilâtı kuruluyor.
Ereğli’nin bir köyü olan Zonguldak; bundan sonra Ereğli ile ilgisini keserek kaza olmuş ve Bolu’ya bağlanmıştı.1920 de mutasarrıflık olmasıyla Ereğli kazası Bolu’dan bağlarının keserek Zonguldak’a katıldı. O sıralarda yapılan Zonguldak-Devrek şosası ile Ereğli’nin bütün hinterlantını elinden aldı.
Devrek, Gerede hatta Bolu ve Ankara’ya iskelelik yapan Ereğli tamamen söndü ve bir köy haline gelmişti
EREĞLİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
Kdz. Ereğli Özellikle Havzanın 1865 Bahriye idaresine devredildiği tarihten havza’nın merkezinin Zonguldak’a taşınmasına kadar geçen uzunca bir süre boyunca Osmanlıda kömürün başkenti olmuştur.
Daha sonra Ereğli’nin kömürle olan bağı 14 km. uzaktaki Armutçuk ve Kandilli üretim sahaları ve buralarda yaratılan emek yoğun istihdam ile köylerde ve şehir merkezindeki işsizliğin bertaraf edilmesi, işçi ve memur kazançlarının kdz Ereğli esnafına olan yansıması, 1953 yılından itibaren EKİ limanının faaliyete geçmesi ile daha yüksek tonajlı gemilerin limanda kömür yükleme ve ocak direği boşaltma faaliyetini yapabilir hale gelmesi ile Ereğli tekrar kömüre dayalı ticaretinde yükselme devrini yaşamıştır. Ereğli’de Kömüre bağlı istihdam ve Ticaret 1960 yılında Ereğli Demir ve Çelik Fabrikalarının temelinin atılmasına kadar devam etmiş, bu tarihten sonra istihdam ve Ticaretin merkezine Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları oturmuştur.
HAVZA AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
Dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılmış büyük rezervlere ve geniş tüketim alanlarına sahip olan kömür, elliden fazla ülkede üretilmektedir. Bir trilyon ton civarında olduğu tahmin edilen dünya görünür kömür rezervlerinin yaklaşık % 45’i (403 milyar ton) taşkömürü rezervidir.
Kömürün;
- Dünya üzerinde yaygın olarak bulunması ve üretilmesi,
- Kullanım-depolama ve taşıma açısından emniyetli yakıt olması,
- Gelişen temiz kömür teknolojileri ile çevresel etkilerinin en aza indirilmesi,
- Diğer fosil yakıtlara (petrol ve doğal gaz) göre politik çekişmelerden uzak ve daha az riskli bölgelerde üretiliyor ve tükenme ömürleri açısından daha fazla ömre sahip olması vazgeçilmez bir enerji kaynağı olduğu sonucunu doğurmaktadır.
Gerek üretimi ve hazırlanması aşamasında yarattığı ekonomik değer ve istihdam imkânları ve gerekse ticareti, taşınması ve tüketilmesi aşamalarında yarattığı katma değer ile kömür, dünya ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Özellikle yarattığı istihdam imkânları ve tedarik güvenliği açısından kömür madenciliği, ekonomik işletmecilik yapılamayan ve üretim maliyetleri uluslararası kömür fiyatlarıyla rekabet etme şansı olmayan ülkelerde, devlet desteği (sübvansiyonlar) ile sürdürülmektedir
Ülkemizde en önemli taşkömürü rezervleri Zonguldak Havzasında bulunmaktadır. Havzada bugüne kadar yapılan rezerv arama çalışmalarında -1200 m derinliğe kadar tespit edilmiş toplam jeolojik rezerv 1,5 milyar ton olup, bunun yaklaşık % 50’si görünür rezerv olarak kabul edilmektedir.
Havza, sağlıklı kayıtların mümkün olduğu 1942 yılından günümüze kadar 246 milyon ton (1865 yılından günümüze kadar yaklaşık 400 milyon tonun üzerindedir) taşkömürü üretimi ile ülke kalkınmasında önemli bir yer almıştır.
TTK kayıtlarında Zonguldak havzasında yer alan 750 milyon ton görünür Taş Kömürü rezervinin ekonomik değeri ocak 2020 dünya kömür fiyatlarına göre (Koklaşabilir taş kömürü fiyatı 150 Dolar/ton CIF biz bunu Zonguldak havzasındaki kömürlerin yüksek uçuculu ve kül oranının yüksek olması nedeniyle 100 Dolar /Ton CIF olarak kabul edelim) 75 milyar dolardır.
KAYNAKLAR:
1-İmer,Hüseyin Fehmi(1944), "Ereğli Maden Kömürleri Havzası," kitabı
2-Naim,Ahmet(1934),“Zonguldak Havzası, Uzun Mehmet’ten Günümüze” kitabı
3-Ahmet Ali Özeken-Ereğli Kömür Havzası kitabı
4-Tahsin Aygün-Kdz Ereğli Tarihi kitabı
5-Mübeccel Beliğ Kıray-Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası kitabı
6- Donalt Quataert-“Osmanlı İmparatorluğunda Madenciler ve Devlet - Zonguldak Kömür
Havzası (1822-1920) kitabı
7- Karadeniz Ereğli’nin ilk eczacısı ve Memleket Eczanesinin kurucusu olan Ecz. Sabit Nihat
Duran’ın Kömür ve Ereğli Konusunda yayınlanmamış notları (Bu konuda dedesinin notlarını benimle paylaşan Sayın Ecz. Sadun Duran’a teşekkür ederim)
8- Kdz Ereğli Tarih Doğa ve Kültürünü Yaşatma derneği yayını-1869-1916 Kastamonu ve Bolu Salnamelerinde Ereğli kitabı.
9-TTK Faaliyet Raporları