Bir ara ne kadar çok yaygındı “iltica”.
Özellikle doğu bloku ülkelerdekiler yapardı bu işi.
Hele sporcular.
Tümü de yakın takip altında yarışmalara çıkardı. Ama yine de kaçan kaçardı.
Doğu bloku yıkıldıktan sonra bu kez geri kalmış ülkeler batı ülkelerine girip iltica ederek vatandaşları olabilmek için canlarını tehlikeye atıyorlar.
Halen daha kamyonda, minibüste, botta yakalanan kaçakların haberlerini okuyoruz.
Napsınlar?
Açlık var.
Yokluk var.
Cehalet var.
Vahşet var.
Bu nedenle insan gibi yaşamak için coğrafyalarını bile değiştirmek için çoluk çocuk yollara düşüyorlar.
Ki, ekmek bulabilsinler, okullara gidebilsinler,  emeklerinin karşılığını alabilsinler, demokrasi ile yönetilen bir ülkede yaşamlarını sürdürebilsinler.
Fakat bu iltica durumuna bizden de katılanlar oldu.
Şaşkınız!
Hayretler içindeyiz.
Ve Ankara Kent Çocuk ve Gençlik Halk Dansları Topluluğu Derneği kafilesinin 16 kişilik ekibinden 11’i gittikleri Macaristan’da iltica talebinde bulunarak geriye dönmediler.

Türkiye’den kaçmak da ne demek?
Nasıl böyle bir şey yaparlar.

Biz ki, çağdaş uygarlık hedefine koşuyoruz.
Biz ki, hukuğumuzu dinsel temellere döndürmüyoruz.
Biz ki, her türlü yolsuzluk ve hırsızlığın üzerine ödünsüz gidiyoruz.
Biz ki, demokrasinin olmaz ile olmazları ile yönetilirken, adaylarımızı merkez yoklamaları ile değil, ön seçim ile belirliyoruz.
Biz ki, bir koltuğa oturanı iki dönem sonra emekliye gönderiyoruz.
Biz ki, ezmek isteyenlere asla fırsat vermeyerek, ezilebilecek olanların her türlü demokratik haklarını koruyoruz.
Biz ki, çetelere metelere asla göz yummayarak, toplu katliam yapabileceğini ilan etmeye müsait olanlardan bile yasal yollardan hesap sorabiliyoruz.
Biz ki, devletin tüm dinamiklerine olabilecek saldırılara kalkan oluyoruz, silahlı kuvvetlerimize yapılabilecek tezgahları önlüyoruz.
Biz ki, devletin değişmez kurallarından asla ödün vermiyoruz.
Biz ki, T.C adına dokundurtmuyoruz.
Biz ki, yaşam ilkemizi “Ne Mutlu Türküm Diyene” ile sürdürüyoruz.
Biz ki, iş-emek-özgürlük mücadelelerine en derin saygımızı sunarak, bu hakları için verilen mücadelelerin önünü açıyoruz.
Biz ki, kadın-erkek ayrımcılığı yapanların/yapmaya kalkanların yakasına yapışıyoruz.
Biz ki, doğaya, çocuğa, hayvanlara, karşı düşüncedekilere, kadınlara, ey dost akrabaya, küçüklere büyükleri ve erkeklere yapılabilecek şiddetlere ayrımsız karşı duruyoruz.
Biz ki, hakça paylaşımdan yanayız.
Biz ki, Misak-ı Milli sınırlarımızı Kuvayı Milliye ruhumuzla korumaya yemin etmişiz.
Biz ki, kamu kaynaklarını kullanımında saydamlıktan ayrılmayız.
Biz ki, her türlü toplumsal kararların alınmasında katılımcılıktan yanayız.
Böylesine cennet bir ülke nasıl terk edilip de iltica edilir?
Nasıl ülkemiz rezil edilir?
Anlamak mümkün mü?
 
Canım yandı bu haberi okuyunca.
Cumhuriyetin 100. Yılını kutlamaya doğru koşarken, bu ülkenin aydınlık yarınlarına inanmayanlar nasıl çıkar?
Nasıl giderler de “Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkmak istiyoruz!” derler?
Nasıl?
 
Bu durum asla kabul edilemez.
Biz  Suriyeli miyiz, Sudanlı mıyız? Somalili miyiz?
Biz Türkiye Cumhuriyetinin bir numaralı vatandaşıyız.
Öyle değil miyiz?