Toplumun içinde olduğunda, farklı kesimlerin geleceğe dönük umut veya umutsuzluklarını paylaşıyoruz.

Kimi zaman bol bol neşeli, kimi zaman da asık yüzlerle karşılaştığımızda, değerlendirmelerin rengi de değişiyor.

Çarşı merkezinde çok eski değil, eskimeyen dostlarımdan biri çağırdı “gel çay içelim” diye.

Dostluğu dostça yaşamayı başardıklarımızın bu içten ve samimi davranışları çok acil işin bile olsa yoldan çeviriyor insanı.

Dönüp “merhaba” diyerek, “alacağım olsun” ile sürdürüyoruz dostluklarımızı.

Hepimiz de öyle yapmıyor muyuz?

Dostluk gibisi var mı?

Tabi ki kaldı ise öyle dostluklar.

Kırıntısı da olsa geçmişten kalanlarla tatlandırıyoruz yaşamı.

Dostum çağırdığında laf lafı açıp geçmişe yaptığımız kısa yolculuktan sonra günümüze geldi.

Dedi ki:

“İster inan ister inanma, pazartesi yok, salı yok, bugün ise 15 liralık satış yaptım.”

“Nasıl yani?”

“Vallahi de yok, billahi de yok. Esnaf kan ağlıyor. Kimsenin birbirinden farklı değil. Bitik şehir esnafı.”

Hayda!..

Bu yakınmaları çok değişik kesimlerinden duymuştum. Koskoca mağazaların günde 50 liralık bile satış yapamadığını ve böyle giderse kullandıkları kredilerin altına  ezilecekleri/ezildiklerini anlatılıyordu.

“O kadar kötü ha?”

“Evet aynen öyle. O kadar kötü” dedi.

 

**

 

2006 yılında Erdemir’in kamu hisseleri satıldığı gün Ereğli’ye en büyük kazık atıldı. O hisse satışından sonra Ereğli’ye bir tek de çivi çakılmazken, iyisi ve kötüsü ile yaklaşık 7 bin kişinin çalıştığı tersaneler de kapandı gitti.

Nerede o 7 bin kişi şimdi?

Gurbette…

Hani bazı ırkçı kafalar iki de bir “Kürt sorunu” diye cak-cek ediyorlar ya; gelsinler Zonguldak halkının çektiklerini bir öğrensinler.

5 binin üzerinde maden şehidi veren, onbinlerce yaralı veya kömür tozuyla malülen emekli olanların yaşamdaki dramlarını bir incelesinler.

Devlete hep veren ve hizmetin h’sini bile alamayan bu bölgenin halen daha sahipsiz ve çaresiz kalması karşısında bile yasalara ve devlete olan saygısını bir incelesinler.

Zonguldaklı gurbette aş arıyor.

Ve bu Zonguldaklı devletin bir tane iş makinesini yakmıyor, okullarını bombalamıyor, katliamlar yapmadığı gibi de, “Türk sorunu” demiyor.

Peki neden?

Bu uç kıyaslamayı bilerek yapıyorum.

Türkiye’nin neresinde 7 bin kişi işsiz kaldı da, o bölgede çıt çıkmadı?

Böyle sessiz kalan tek yer Zonguldak’tır.

Zonguldaklılardır.

Bakın işte, Erdemir’i satıp bu bölge  krizin tam merkezine itilerek, yalnız bırakılsa  ve günde siftah etmeyen işyerleri sayısında büyük patlamalar yaşansa da bir tane devlete kafa tutan huzursuzluk duyan, bilen veya gören var mı?

Zonguldaklı huzursuzluğu içinde yaşıyor.

Ve susuyor…

 

**

 

Zonguldak bu ülkenin dostu.

Dostluğu o kadar büyük ki, yerin altındaki ulusal serveti her türlü olumsuzluğa rağmen çıkarmaya devam ediyor.

Çünkü: “Devlet benim” diyor Zonguldaklı.

Devlet Zonguldak.

O devlet bir gün Zonguldak’ı bir hatırlayıp da, “biz ne kadar vefasızmışız” dese iş tamam.

İşte o zaman Zonguldak hak ettiği hizmeti bulur.

Zonguldak yine üretir.

Yine şehitler verir.

Ve de yine devletinden vazgeçmez!

Duyuyor musunuz ey ırkçı kafalar.

Devlet ve devletçi olmak için işte böyle bir ruh ve bilinç gerek.

Bölmek, parçalamak ve yok etmek için emperyalistlere uşak olmak değil.