Yerel genel seçimlerde her kesimin dikkatle izlediği iki yer vardı.

Ankara ve İstanbul.

Ankara’da Mansur Yavaş’a karşı sürdürülen yoğun bir itibarsızlaştırma politikası seçmene şunu gösterdi.

Dedi ki seçmen, bu adaya bu kadar yükleniyorlar ise vardır bir iş. Demek ki sezimi kazanıyor ki, bu kadar yoğun bir baskı altında.

Etki tepki meselesi hep geçerli olmuştur.

Seçmen “mağdur olandan” yana oyunu kullandı ve Ankara’nın başına Yavaş’ı oturttu.

Ya İstanbul?

İstanbul’da ortaya çıkan sonuç açıkça toplumun siyasi nezakete olan özleminin dışa vurumudur.

Sert ve ağır sözlerden bıktık.

Gerilimden bıktık.

İftiradan bıktık.

Ve her gün yeni yeni toplumu dizayn etme politikalarından bıktık.

İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun seçim dönemi boyunca kullandığı üslup gönüllerde çiçek açtırdı.

“Oh be ! Nihayet seviyesini asla bozmayan bir aday çıktı meydana” dedi İstanbullu.

İmamoğlu bu üslubuyla gönüllere girdi.

O gönüllerde bağdaş kurdu ve yerleşti.

Sonrasını hiç dinlemedi seçmen.

Dedi ki, “Ben artık böyle konuşan aday ve adaylara oy vermek istiyorum.”

Öyle yaptı ve 25 yıl sonra kaleyi ele geçirdi.

Seçimin tek galibi vardır !

O da, üsluptur!

Bundan böyle herkes, çağdaş ülkelerdeki gibi siyasetçi profili istediğini ortaya koymuştur.

Ha kim alır bu mesajı?

Alan alır, alamayan yan gelir gider.

Peki Kdz. Ereğli’de azıcık da olsa değinmeden geçilebilir mi?

Geçmemeli ve şunu söylemeliyim ki, Ereğli’de plakacılık yapanlara sandıkta büyük bir tokat atılmıştır.

Ünlemli nokta!.