Kimi olaylar yaşarsınız  ve de kısaca “söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum” dersiniz ya.

Bu tür olaylar –ne yazık ki- yaşanıyor/yaşanacak.

Kaçış yok!

Geçtiğimiz hafta işte ben ve benim gibi Kandillilik duygusallığına kilitli ve bu duygusallığını yaşam biçimi yapanlar  için öyle bir haftaydı.

Kandillilik derken, ancak yaşayanlar bilir.

Bilinen bir söz ile tarif etmeye kalkarsam da, “anlatılmaz yaşanır” denir!

Biz Allah’a şükür ki, yaşadık ve yaşıyoruz bu büyük ve kutsal duyguyu.

İyi günde, kötü günde.

Hep birlikte.

Bir baba, hastane kapısında yoğun bakıma kaldırılan oğlunu beklerken, fenalaşıyor birdenbire. İlk müdahale derken yetmiyor ki, yoğun bakıma kaldırılıyor.

Baba oğul yoğun bakımda buluşuyor yaşamın son perdesinde.  Ama, iki can tutunamıyor canlarına ve kopup gidiyorlar!

Canlar!

O kara günün ertesinde baba oğulun cenazesi acılar içinde toprağa verilirken, bir başka canın haberi geliyor “Uğur Ertan ‘beyin kanaması’ geçirdi” diye.

Allah Allah!

Bizim Uğur ha!

Nasıl olur?

Daha yeni gördüm.

Merhabalaştık.

Nasılsın dedi!

Ancak haber doğru.

Uğur evinde beyin kanaması geçirip hastaneye kaldırılmış.

Akın var akın.

Hastanenin önü ana baba günü.

Kandilliler orada yediden yetmişe.

Gelen Uğur’u soruyor, giderken de iyi haberler götürmek istiyor da.

Yok!

Uğur’dan iyi haber yok.

Doktorlar umutsuz olduklarını söylüyorlar hep.

Ama Allah’tan umut kesilir mi?

Dualar ediliyor Uğur için.

Allah bize Uğur’umuzu bağışlasın.

Günler günleri geride bırakırken, 5 tam günün ardından Ereğli’de güneş battı.

“Uğur’u kaybettik” dediler.

“Yazımızı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Uğur’umuz
Viran oldu Kandillimiz
Ne söylesek boşa Uğur’umuz”

**

Ağabeyi Erkan ile Kandilli’de, anne, baba ve ağabeyinin mezarını ziyaret ettiğinde “Tüm tanıdıklarımız burada abicim” diye cevap vermiş Uğur.

Büyük buluşmaya gitti Uğur.

Buluştu.

Ailesi ve sevdikleriyle.