Kimi zaman bazı olaylar  bıkkınlık verir ve insana “öfff!” çektirir ya.

“Yeter!” bile dedirtir.

Koyun can, kasabımız/kasaplarımız da et derdinde çünkü!

Koyun kim, kasap kim?

Ve niye öf çekip duruyoruz?

Ve bize kim öf/öfler çektiriyor?

O mu, bu mu, şu mu?

**

Nihayet azap köprülerinin çoğunu geçtik, azıcık kaldı.

Çok zıvatlı (1) giden arabalardan atlayan atlayana.

Yani dökülme.

Yine o, bu, şu!

Belki de hepsi!

**

Tek tek  çıkıyorlar meydana.

Yağlanıyorlar.

Üstübülerini kıspetlerine tıkmışlar, çayırda heyecan uyandırın peşrevleriyle dolanıyorlar.

Cazgırda bağırıyor türlü türlü.

“Söğüt dalından odun olmaz

Her kızdan kadın olmaz

Her ananın doğurduğundan

Pehlivan olmaz”

Demişler de ne güzel demişler!

**

O tarihe kilitlendik.

Ki, ertesi günü de şakaların şakası var.

Çünkü nisan 1 sürprizi olabilir/olmayabilir de!

Ne olmaz ne olmaz!

Dünyanın binbir hali var.

O akşam ayın son günü. O son gün son sözü söyleyenler bekleyiş içinde iken haberleri, sevinç çığlıklarına çokça da gözyaşları karışacak.

Binlerce.

Milyonlarca hareket.

Sonra, kazanan aynaların en büyüğüne bakıp bakıp dalarak “ben neymişim be” derken, kaybedenler “senin yüzünden” diye suçlu arayacaklar.

Bir başka durum ise; dönmeler başarının gerçek kahramanlarını ezip geçip oturacaklar kaptan köşküne.

Yapışacaklar.

Kene/kenelik budur!

Hep böyle.

Değişmez  ki.

Çayıra salınacak pehlivanların çoğu yağlandı ve bedenlerini çok yönlü esen rüzgarlarda serinletiyorlar bu günden bedenlerini.

O tarafta durum böyle de,  daha bugünden şu günler bitse de ortalık durulsa demeden alamıyor insan kendini.

En kötüsü ne biliyor musunuz, kazanan veya kaybeden olsanız da, “Ey Allah’ım biz hep kötünün iyisine mecbur niye kalıyoruz?” sorusunun yine yanıtsız kalması içinizi mutlaka acıtacaktır.

Kör talih!

Bu talih değil mi, liyakati yok eden.

1-Süratli