Mersin Tarsus Kaymakamı Yüksel Ünal, yardım yaptığı yoksul insanların ellerindeki poşetleriyle birlikte çekilen  fotoğraflarını basına servis etmiş.

Sosyal Yardımlaşma Vakfı (Eskiden fak-fun-fon ya da fakir fukara fonu olarak ifade edilen) aracılığı ile yapılan yardımlar fotoğrafının içinde kaymakam ile vakıf müdürü de var.

Gülüyor kaymakam ile müdür.

Ne gülüş ama.

Bu gülüşü okumaya kalkar isek neler çıkar altından?

Siz ne düşünürsünüz?

Tuhaf değil mi?

Ayıp değil mi?

Bir kaymakam böyle bir duruma düşer mi?

Derken, “hangi kaymakam yapmıyor?” mu dediniz?

Haklısınız!

Kim yapmıyor.

Kaymakamlardan başlayıp ve devam edin.

Devletin parası ile fakir fukarayı yanına alıp fotoğraf çektirmeyen mi var?

Ceplerinde akrep olan ve her türlü fırsatı beleşe getirmeye çalışan kimler yok ki?

Örneğin meslek odaları.

Örneğin belediyeler.

Örneğin kooperatifler.

Örneğin sivil toplum örgütleri.

Örneğin siyasetçiler.

Her fırsatı bu tür ucuzluk pazarı malı yapanlar, özlerindeki karakteristik yapılarını açığa vuruyorlar.

Saklamaya çalıştıkları kimliklerini, bu şekilde kendi kendilerine ispiyonlayanlar, garibanlar üzerinde yürüttükleri politikalarla etiket kazanmaya çalışıyorlar.

Kompleks de denebilir hani.

Ne kompleksi mi?

Siz söyleyin.

Siz verin değerini.

Siz koyun adını.


**

İstanbul sele teslim oldu.

Felaketin teslim almadığı yer mi var?

Ama bir teslimiyeti de sadece doğanın kurallarına bırakmadan önlemleri de almak gerekir tabi ki.

İstanbul seliyle ilgili söylenecek bir şey var.

Depremi bilmem neye, bir başka felaketi abuk subuk işlere bağlayan karanlık kafalı aklı evveller İstanbul için ne düşünüyor?

Felaketleri bile teslimiyetin sürüklediği uç ve uçuk anlamsızlıklara yükleyenler, bilmeliler ki felaket adres sormaz.

Bu doğanın kanunudur.

Dili, dini, ırkı, mezhebi, bayrağı olmaz!

Vurur geçer.

İstanbul’u da vurup geçmiştir.

Aynen diğer yerlerde yaşananlar gibi.