Sabah kalkıp da,  ilk işlerimden biri olan ve her gün “hayırlı” şu gün-bugün ile birlikte “günün atasözünü” yazdığım bir sosyal paylaşım sitesinde sonra vururum kendimi sokağa.

Dün sabah da öyle oldu.

Sağlık için yürüyüş gerçeğini son bir yıl içinde iyice ihmal ettiğimin bilincinde olarak “yaya geldim yaya giderim” dedim ve vurdum kendimi yollara.

Yollar dolu.

Neşe.

Hareket.

Hepsinden de önemlisi haber.

Devenin sırtına benzeyen parke kaldırımlardan seke seke yürüdüm durdum eski hastane kavşağına kadar.

Oralar.

Oralar da bizim de sevabımız veya günahımız var.

Çünkü, şimdi orada adliye var.

Ereğli’de adliye için yer arayışında çıkmaza doğru gidilirken, Çavdarlı’dan demiryollarına ait alanların fotoğrafını çekip yayımlayarak “alın işte size adliye için arazi” başlığını atmıştık.

Gerçekten de adliye oraya geldi.

Sonra vergi dairesi de geliyor işte.

Ardı sıra, eski devlet hastanesinin binaları ve arazisi de üniversiteye devir oldu işte.

Ha bu konuda bir gerçeği altı çize çize vurgulamalıyım ki, siz bakmayın  Prof. Dr. Ercan Candan’a sataşmalara. O binaların ve arazinin devrinin sağlanmasını gerçekleştiren hareketin başı olan eski AKP milletvekili Ercan Candan’dır. Yanındaki kişi de, Belediye Başkanı Hüseyin Uysal’dır.

Sonra; heyet olarak Ankara’ya giden bazı sivil toplum örgütleridir.

Bunların başında da Esnaf Kefalet Kooperatifinin Başkanı Hikmet Tezel’de gelmektedir.

İş bittikten sonra çıkan kahramanlar (!) olabilir.

Bu tarihin tekerrürü gibidir.

Ne zaman ki ortaya bir başarı vardır o anda birileri çıkar ve konuyu ve olayı bireysel çıkara döndürmeye çalışır.

Ancak gerçekler gerçektir.

Değişmez.

Değiştirilmez.

 

Hastane kavşağında uzaktan gördüm Aslan Uzun’u. Günlük sporunu yapıyor  yöresel evler çevresinde. Yöresel evler deyince içim burkuluyor nedense. Bir kentte kültür ve sanata ayrılması gereken alanlar, özünde daha çok bölgecilik yatan yöreciliğe  terk edilmiş. Hazineye olan kirasını da ilçe halkı ödüyor. Böyle bir saçmalık nerede var? Sanki bir başka kentte, o kentin belediyesi Ereğli için bina veya arazi tahsis etmiş de.

Boş !

Yöresel evler derhal boşaltılmalı.

Bunu açık ve net belirtiyorum.

Çoğunluğu arkadaşım dostum olan bu derneklerin yöneticileri kusura bakmasınlar ama Ereğli halkının kirasını ödediği mekanlar kültür ve  sanata ayrılmalı ki, bu kentin yüzü yakışık olmayan konulardan uzaklaşsın.

 

Polisevi civarında Cihat Kalafat ile rastlaştım. O da yürüyor sağlığı için. By-pas ameliyatı olan sevgili arkadaşım Cihat  “yürü yürü bak ne iyi olmuşsun” diye moral çakıp gitti ki, telefonla aradı.

“Şimdi eve geldim. Sabah sen de ben de haberlere bakmamışız ki, operasyon olmuş” dedi.

Operasyon bizim ara-sıra duyduğumuz bir sözcük değil ki. Maşallah her yer operasyon. Önüne gelen operasyon yapıyor.

Bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetlerin Genel  Kurmay Başkanına bile operasyon yapıp da hapishaneye atmadılar mı?

Operasyon nanenin şekeri.

Ye ye bitmez.

Hem de hangi niyete yer isen ye.

 

Operasyon İpek-Koza  Gurubunaymış.

Bir cemaatin terör örgütü kanadına maddi kaynak bile sağlıyormuş.

Vay be!

Kimin eli kimin cebinde mi?

Tövbe estağfrullah.

 

Öperasyon denilince şu kumpas numaraları geliyor insanın aklına.

Neydi o günler.

Askerler, öğretmenler, akademisyenler, gazeteciler  belli bir yayın grubun yayın organları tarafından itibarsızlaştırılarak hedef gösterile gösterile veya bavullarla taşınan sahte belgelerle içerilere dolduruldu.

Onların anne babaları vardı.

Çocukları vardı.

İşleri vardı.

Yaşamları vardı.

Kimse acımadı.

Onlarca yüzlercesini birlikte tutuklayıp hapishanelere doldururken “suçum ne?” diyenlerin isyanları kamuoyuna bile aktarılamadı.

Alçakça, şerefsizce yapılan bu tezgahların içinde yer alan veya yargısız infaz yaparak bu ülkenin aydınlarının üzerine karabasan gibi çökenler; ”hukuk istiyoruz!”  diyenlerin sesini yok saydılar.

Ve bugün.

Sap mı döndü keser mi döndü?

Dünün hukuksuzluğu bugün de farklı bir yönde devam ederken, operasyonlar gaz kesmiyor.

Yine aileler ağlıyor.

Yine haksızlık diz boyu.

Yine baskı.

Yine tehdit.

Yine yok etme planları.

 

Dün yanlış.ı

Dünün yanlışlığına alkış tutanlar ise bugün mağdur.

Hey gibi ülkem hey.

Çarpıklıklara ve yanlışlara örnek mi olacaktı?

Vah ki ne vah!

 

Yürüdüm balıkçı tezgahlarına.

Bir tek tezgah açık değil her yer bomboş.

Tekneler de gelmemiş.

Bozhane av mevsimi başlamasına rağmen sessiz ise yazık balıkçı esnafına.

Önümüz de kış.

 

Kafam karmakarış olmuş yürüdüm sahil boyu çarşıya doğru.

Dün ile bugün arasındaki çarpıklıkların içinde bilerek yer alanlara da lanet okuyarak.