Nihayetinde tekli rakamlara kadar düştü işte.

Geldi geliyor.

Geldi derken, final geliyor.

Bu finalde nasıl olsa biri kazanacak.

Pazar günü akşamı cümbüş var cümbüş.

Havai fişekler.

Konvoylar.

Ah a benim sömsöm yavrumlu türküler.

Oynamalar.

Alkışlar.

Sevinç çığlıkları.

Ve beş koskoca yılı makama oturduğunda bir anda değişerek, içine girenin kölesi olanın vedası.

Hey gidi yıllar.

Neleri geldi ve gitti.

Geride hoş bir sada bırakan oldu mu?

Var mı?

“Ah!” keşke gitmeseydi diye üzülünen!

Benim için yok!

Her kim çıkar ise çıksın sandıktan, yine kayıp!

Yine hikaye.

Yine estek köstek.

Yine bireysel hesaplar.

Rantlar.

Filmler.

Tezgahlar.

Senin benim paramı istedikleri gibi kullanıp, hava basacaklar.

Yüzde 99 değil, yüzde 9 bin 999 yine belediyenin parası ile yapılanlar “bir elin verdiğini diğeri bilmesin” yerine boş boş fotoğraflar çektirecekler.

Yerel kültür ve sanatı es geçecekler.

İmar numaralarıyla topladıkları paralarla festivaller yaparak, kaynaklarımızı savuracaklar.

Hesap da vermeyecekler.

Hangisi gelir ise gelsin birbirinin kopyası.

Değişmez!

**

“Seçimden bana ne!” dedim sözde.

Yine nalına mıhına gitti.

Tamam tamam, kestim.

Geçtiğimiz hafta sonu Cumhuriyet Pazar’da hemşehrimiz Aykut Küçükkaya’nın, Metin Akpınar ile yapılmış “Benim Hayatım Kabare” başlıklı bir röportaj vardı.

Zeki Alasya’yı çok özlediğini sıkça vurgulayan Metin Akpınar, Zeki ile ilgili bir anısını şöyle anlatıyor:

"Rahmetli Zeki fotoğrafçılığı çok severdi. Rus makineleri vardı, yukardan baktığımız, ilk onlarla başladık. Turnelere gittiğimizde karanlık oda yapardı. Biz karanlık odada beraber resim basardık. Üç banyodur, gümüş nitratlı… Hatta karaciğer hastalığına da oradan yakalandığını düşünüyorum. 1. banyo, 2. banyo, 3. banyo... Onların terminalojisi de her anlama gelebilen garip terminolojilerdir. Bas, koy, geliyooor, bas, amaaan, dur, bir parmak at, çok iyi oldu, Allaaah çok iyi, aman geldi, geldi, geldi gibi. Erotik olarak değerlendirilebilecek deyişlerdir. Ankara’da otelde kalıyoruz, hava da sıcak, biz de atlet donuz, aşağıdan da içecek birşeyler söyledik, çocuk geldi, kapıyı tıkladığında, bu aşama devam ediyordu, bunların hepsini dinledi. Kapıyı açınca, Zeki Metin’i, kan ter içinde, atlet donla görünce, çok fena bir şok geçirmişti yavrum, herhalde bizi yanlış anladı."