“Dertliyim derdim dünyadan büyük
Meyhane evim sarhoşlar dert arkadaşım
Elimde sigaram dumanı da bir başka yük
Anam da babam da sensin şarap
Meyhaneci bir tek sırdaşım
Su sözleri hatırlayabileniz var mı?
Yok ise?
Peki ya Musalla Taşı’nı? (Meyhaneci)
Şöyle derdi “Sen bilirsin meyhaneci, O’nuuu O’nuuu nasıl sevdiğimiiiii.”
Yine de bilemediniz ise kesin olarak bileceğiniz bir soru daha:
“Hatasız kul olmaz!”
Bildiniz ve devamını siz getirdiniz:  Kula kulluk edene yazıklar olsun…
 
**
 
Bizim gençliğimizin o büyük fırtınası gönüllere ne çiçekler ekti.
“Batsın bu dünya” isyanımızdı.
Hele ki, “Severek ayrılalım…..”
O yıllar deli yıllardı.
Deli deli yılların delikanlılığında tanıdığımız Orhan Baba’nın bugünkü halini görünce, O’nun sözleri üzerine kurduğumuz dünya yıkılıp darmadağın oluyor.
Ve sorgumuz “insan?” oluyor.
“Ya olduğun gibi, ya da göründüğün gibi ol” diyen Mevlana’nın “Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde insan yok” sözünü de düşününce…
Bir kez daha “İnsan/insanlık” vurgusunda kaybolunuyor.
 
Akil insanlar takımında çıktı önce.
Öncesi vardı ama kondurulmuyordu üzerine bir toz.
Meğer ne çok toz/tozu varmış!
Geçmişindeki sözlerini de çiğneyerek adım adım uçtu gitti.
Sürekli gündemde kalmaya başlayınca da kurduğu gönül dostluklarını koparıp atmaktan kaçınmadı.
Neden ki?
Bu kadar yanlı olmasının anlamı neydi?
Bir sıkıntı mı vardı?
Borsa/morsa işlerine adı  karışmıştı da!
Kontrol bir kez elden kaçınca, sanat dünyasında da taraftarlığı ile öne çıktı.
Sanatçı örgütlerinde yan oldu.
Tarihsel geçmişleri olan Arif Sağ gibi bir sanatçıya “hapisten” söz etti.
Bu  ifade artık tuzun kokmasından başka bir şey değil.
O büyük Orhan Baba küçülüverdi.
Kula kulluk etmediğini ortaya koyamadı.
Bitti.
 
Hakkın yoktu be Orhan Baba.
Bizim hayallerimizi kurdururken söylediklerinden uzaklaşmayacaktın.
“Bana kaderimin oyunu bu” derse belki anlamaya çalışılır da…
Neydi sebebin?
Neydi bu kadar kendi kimliğini yok edişinin gerekçesi?
Ne saklı bu büyük düşüşün altında?
Seni de mi kandırdılar yoksa?