Zenginliği ve pintiliği ile övünen malum kişilerden birini gördüğümde “Ne haber?” dedim. Bu “Ne haber” sözümün amacı  elbette, korona virüsünün zengin-fakir ayırt etmediğine olan vurgumdu.  

Taşı tam da  gediğine koymak için sözümü “Ereğli senin olsa ne yazar?” diye de sürdürdüm.

Durdu!

Çok kısa bir düşündükten sonra “Haklısın! Eskiden hep Ereğli’de 500 tane apartmanım, kiracım, kapıcım olmasını isterdim” dedi.

500 değil, 5 bin tane apartmanın olsa!

5 milyon tane olsa!

Ereğli değil, Zonguldak, Türkiye, dünya senin olsa!

Ne haber?

*

Ayak üstü konuşmamızda  “Günde kaç kez alem yaparsın” diye sorunca irkildi!

“Nerde o günler!”

“Peki kaç öğün yemek yersin?”

“La üç öğünü zor yiyoruz.”

“Peki bir daha soruyorum, Ereğli senin olsa ne yazar?”

Rengi kaçtı. Acı acı gülümsedi.

*

Korona terbiyesini yaşıyoruz.

Laylom giden hayatımızı öyle bir şekillendirdi ki, olamaz böyle bir şey.

Demek ki, kimi zaman “Yusuf”u hatırlamak gerekiyormuş,

Can korkusu basınca.

Yarını düşünmeye başlayınca.

Acı içinde ölüm ile karşı karşıya kalınca,

Yaşama bir başka pencereden bakılıyormuş.

*

Hey siz güçlüler (!), Güçlü olduklarını sananlar.

Zenginler.

Babalar (!)

Bakın orada çorba içecek parası olmayandan senin de sizin de hiç farkınız yok.

Can aynı can.

Hele ki bu korona denilen güç, torpil morpil yemiyor.

Giriveriyor zırt-zort diye.

Ayrımsız.

İşte fırsat… Yeni bir dünya düzeninden söz edilirken, öteki dünya kapısında kendinizi arındırın. Yediğiniz haklar var ise ödeyip gidin ki, tek yargılanacağınız yer olan kendi  vicdanınızla barışın.

Özeleştiri yapabilme cesaretiniz var ise başarırsınız.

İnanın o kadar çok rahatlayacaksınız ki, işte o an koronanın gelişini de gidişini de hiç umursamayacaksınız.

Bu dönem işte o dönem!

*

Kemal Yurtbay’dan bir şiir:

“Yorulduk be hayat..
Müsait bir yerde dursanda..
Şöyle bir dinlensek..
mesela böyle bir yerde..

depremlerden, savaştan, virüslerden..
Yorulduk..”