Ulusal egemenlik dışa karşı özgür ve bağımsız bir kişiliktir. Egemenlik ise ulus denen varlığın toplumun genel idaresidir. Bu idare üstün iktidar ve güç olarak ulusa aittir. Egemenlik ilahi iradeye değil, ulusal iradeye dayanmaktadır. Ulus iradesi ise bireysel iradelerin bir araya gelmesinden kaynaşmasından sentezinden oluşmuştur. Bu itibarla ulusal egemenlik ulusun bölünmez iradesidir.’
Türk Ulusu, kendisini oluşturan bireylerden ayrı ve onların üstünde bir manevi kişiliğe sahiptir. Türk Ulusu denilen bu manevi kişilik ve onun ‘ulus’ sözcüğüyle ifade olunan kendisine özgü bir iradesi vardır. Ve bu ulusal iradedir ki, ifadesini ulusal egemenlik prensibinde bulmaktadır.
Türk Ulusunun yüce kişiliğine yaraşan ve onun özgür yaşama isteğini en güzel bir şekilde ifade eden bu düşünceyi Atatürk, ‘Hakimiyet bilakaydüşart milletindir’ demiştir. Bunun anlamı şudur:
Ne yazık ki ulusal egemenliğimiz Osmanlı İmparatorluğun son zamanlarında tehlikeye düşmüş, hatta elden gitmek üzereydi. Temelleri çökmüş, tamamen parçalanmış kısacası ömrü tamam olmuş Osmanlı İmparatorluğunun yerine yeni bir devletin kurulması tarihi bir zorunluluk haline gelmişti. Hakimiyeti Milliyeye müstenit ‘Ulusal egemenliğe dayalı’ bilakaydüşart ‘kayıtsız ve koşulsuz’ bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak ulusça kabul ve uygulanan parola idi.
Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşabilmesi için her şeyden önce ulusun azim ve kararını belirtmek açıkça ilan etmek zorunluluk haline gelmişti.
Egemenliğin Padişaha değil, kayıtsız koşulsuz ve doğrudan Türk Ulusuna ait olduğu fikrini devlet hayatımıza kazandıran daha Anadolu’ya ayak basar basmaz bu düşünceyi gerçekleştirmek azim ve karariyle hareket etmiştir. 21-22 Haziran 1919’da yayımladığı ‘Amasya Tamimi’nde belirtildiği gibi ‘Ulusun istiklalini yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır’ görüşünü ulusal parola kabul etmiştir.
Mustafa Kemal ulusun azim ve kararını gerçekleştirmek için Sivas’ta ulusal bir Kongrenin toplanmasını zorunlu buluyor ve bu amaçla seçilecek temsilcileri bu kongreye çağırıyordu. Sivas Kongresi hazırlıkları sürürken bir kongre de Erzurum da yapılmıştır. Atatürk, 23 Temmuz 1919 günü başlayan bu kongredeki söylevinde:
‘… Ulusal iradeye dayanan bir şüra toplanmasını ve kuvvetini ulusal iradeden alacak bir hükümetin kurulmasını’ istemiştir. Bu ana düşünce Türk Kurtuluş Savaşının olduğu kadar, Anayasanın da temel prensibini oluşturmuştur. Kongre Türk tarihinde seçkin bir yeri olan ‘Kuvayı Milliyeyi amil, milli iradeyi hakim kılmak esastır’ kararını alarak dağılmıştır.
Atatürk, Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmasını sağlamak için tek çözüm yolu olarak ulusun azim ve kararını ulusun iradesini ulusun egemenliğini dikkate alarak yeni kurulan Türk Devletinin ulusal egemenlik ilkesine dayanmasını gerekli ve zorunlu kılmıştır.
Atatürk’ün düşünce ve eylemlerinin kaynağını oluşturan bu ulusal egemenlik prensibi 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM’nin temelini oluşturur. Bu Meclis 1921’de geçici bir Anayasa çıkarmış, zaman zaman bu Anayasa üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Fakat, İmparatorluk döneminden kalan Anayasa’nın da bazı konularla ilgili maddeleri hala yürürlüktedir. İmparatorluk saltanat ortadan kalktığına göre körpe Devletin yeni bir Anayasa’ya ivedilikle gereksinimi vardır. Bu amaçla yeni bir Anayasa hazırlanmış ve meclisin 20 Nisan 1924 günlü toplantısında kabul edilmiştir. 1924 ve onu izleyen anayasalara yansıyan ve yerleşen bu ruh ve kanaat, Amasya Tamimi’yle Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlarla resmi bir nitelik kazanmış ve yasal bir kimliğe bürünmüştür.
Atatürk, egemenlik deyimi kullanırken onu sınırsız ve üstün bir kuvvet ve kudret olarak kabul etmiş ve TBMM’ni Ulusun yegane temsilcisi olarak bu üstün kuvvet ve kudretle donatmıştır. Saltanat ve hilafeti kaldırarak yerine Cumhuriyet yönetimini kurmayı tek çıkar yol olarak görmüştür.
Atatürk’e göre ‘Toplumun en yüksek özgürlüğünün en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve gerçek manasıyla ulusal egemenliğin kurulmuş olmasına bağlıdır. Bundan ötürü özgürlüğün de, eşitliğin de dayanak noktası ulusal egemenliktir.’
Hasan Ali Yücel’in deyimi ile: ‘Egemenlik Ulusundur. Kırk yıl evet tam kırk yıl önce yasallaştırılan bu kutsal sözcük, ulusal yaşamımızın temelidir. Beraberinde Kurtuluş Savaşı tarihi yürüten bu iki söcük ‘Egemenlik Ulusun’dur. Cumhuriyet buna dayanır, Özgürlük buna dayanır, demokrasinin besmelesi budur. Çünkü ulus egemen değilse bu ve benzeri varlıklar yok olurlar.’
Kaynak: Prof. Dr. Hamza Eroğlu (Olgaç Matbaası.1981)