Maşallah!

Kırk bin kere maşallah!

Tü tü de/deyin!

Şu sese bakar mısın?

Hov hav!

Gür mü gür!

Nerede işi gücü yok olan var ise ayaklandırıyor vallahi.

Öyle ya adı bu!

Köpek!

Ha “köpek” dediğime sakın farklı bir kulp takmayın.

Ben çok severim köpeği köpekleri.

Onlarsız olmaz!

Ki, benim köpeğimin birincisinin adı “dostum”dur!

Dostum bir iki derken üç de görev başında.

Dördünce gelince “yeter artık yeter!  Dost, dost veya dostum dedin de ne oldu. Bir çoğu da cilk çıkmadı mı?” serzenişine, istemesem de hak verdim ya.

Olmaz olmaz böyle olmaz!

K 9 ile başlayıp, st bernard  ile devam edip finali malamute ile yaptıktan sonra hayat yeniden başladı.

Söz tuttum ve 4. alabaianın adına  “Maço” dedik!

Maço aşağıya, maço yukarıya!

Şimdi Maço zamanı!

 Acayip havlıyor ha maço.

Her  havladığında ortalık çın çın çınlıyor.

Domuzlara ise hiç geçit vermiyor.

Bir yakalasa!

Yer gök domuz olacak da!

Yakalayamamasının sebebi kontrol altına oluşu!

Koskocaman zincirle bağlı garibim!

İyi ki bağlı.

Yoksa, yıkacak ortalığı.

Dağıtacak.

İki ayaklıları bile terse yatıracak.

Bırakmıyorum ki!

Tutuyorum zincirinden.

Bir de ağzına almışım ki kafes!

Dünya dar geliyor maçoma!

Hov hov da hav!

Yalan dünyada olmalı insanın maçosu.

Dupduru sevgisiyle sarılmalı.

Dostluğu dostça paylaşma kültüründe sevginin deminde buluşulmalı.

O’nun her hov hovuyla gecenin gizeminde uykumu bölüp “heyt!” desem de, seviyorum.

Yetmez!

Çok seviyorum!

Kafesi çıkaracağım da, korkuyorum.

Tüm birikmişlerini bir kusarsa?

Sus! Sus maço!

Sana yakışmaz ki!