İlk sakinlerinin Bizanslılar veya Cenevizliler olduğu söyleniyor. Çok eski zamanlarda artık kimden ve neden çekinmişlerse kasabanın en yüksek yerinde, deniz seviyesinden 150- 160 metre yüksekte ikamet etmeyi tercih etmişler.

İşin bu tarafı elbette tarihçilerin çalışma alanına girer.

Son zamanlarda oraya Kale Tepe diyorlar. Kale Tepe’nin kasabanın belediyesine devredildiği, halkın da ziyaretine açılacağı söyleniyor.

Konuyu biraz gerilere o yılların da etrafında dolanarak, kasabanın kasaba gibi olduğu zamanlara getirirsek.

Kasabalı bu ismi bilmezdi, kasaba ahalisi için, orası ezelden beri ya Kale’dir ya da Kula’dır.

Askeriye ’nin dikenli teller içerisine aldığı, tellerin üzerine de yasak bölge girilmez yazdığı yerin dışında kalan yerler, mahallelinin mesire yeridir, mahalle çocuklarının, gençlerinin avlanma alanlarıdır, futbol sahalarıdır, yetişkin gençler için kız arkadaşlarıyla ilk kez baş başa vakit geçirdikleri belki de ilk kez el ele tutuştukları kaçamak buluşma yerleridir.

Askeri bölgeye girmek yasak olmasına yasaktı ama bu kısıtlama mahallenin çocukları adına geçerli bir kural değildi.

Zungur mahallesi ve Kula mahallesinin üst tarafında kasabanın en yüksek yerinde yer alan bu askeri bölgeyi yalnızca Kale olarak tanımak bilmek pek yeterli olmaz.

 Zungur ve Kula Mahallelerini de işin içine katmak gerekir.

Kale bu iki mahallenin ortak paydasıdır.

Zungur’a da Kula’ya da mahalle demelerine bakmayın. Buralar kasabalının dilinde mahalledir. İçinde bulundukları Akarca ve Kirmanlı mahallerinin semtleridir.

Kasabanın zirvesindeki Kula, Kale veya Kale Tepe önemlidir, ezelden beri özel bir bölgedir.

Öyle ki, kalenin çeperlerinden 360 derece dolanan kendine has bir çevre yolu bile vardır.

Kalenin eteklerindeki bu yol, neresinden başlarsanız başlayın tekrar aynı yere, aynı noktaya geleceğiniz her noktasından kasabanın ayrı bir güzelliğini, ayrı bir görselini izleyebileceğiniz şahane bir çevre yoludur. Kasabanın tepelerinde kasabanın dört bir tarafını seyrederek dolaşabileceğiniz, özel, kendine has ve benzeri olmayan bir güzergahtır.

Zungur Tepesinden veya Kadı Tarlasına inen, belki de kasabanın en fazla basamağı olan merdivenlerin başından, olmadı Kasap Mahir’in evinin oradan bu çevre yolunda turlamaya, kasabayı seyretmeye başlayabilirdiniz.

Gündüz vakti hiçbir evin görülmediği, akşamları tek bir ışığın dahi yanmadığı Kadı Tarlasına bakarak Kestaneci köyü taraflarına doğru ıssız yolu takip ederseniz sağ tarafınıza kale ’ye doğru yükselen çıkılması zor ve yasak, çok dik bir yamacı alırsınız.

Şimdilerde karmaşık, kalabalık ayrı bir görünümü olan, kaç tane konutun olduğu bilinmeyen Kadı Tarlasının ilk binası Karabük Lojmanı olmuştu. Yağmur yağdığında kıraç toprak çamura dönerdi, birden fazla giriş kapısı olduğunu hatırladığım apartmana ulaşmak zor olurdu. O zamanın kasabasının en büyük apartmanlarından belki de en büyüğü bu apartmandı.

Bir an gözlerinizi, tuvalinde ıssız, kıraç, zaman zaman mısır, buğday zaman zaman gelincik tarlası görüntüsü sunan Kadı Tarlasından ayırıp, Eski Liman, Çeştepesi, Yeni Mahalle, Kemer taraflarını seyrederek Askeriyenin giriş kapısına kadar geldiğinizde kulübede elinde silahla nöbet tutan bir askerle karşılaşırdınız.

Issız sessiz geçen bir zamandan sonra bir insana rastlamanın refleksinden mi bilemem ama biraz nefeslenmek adına olsa gerek,

Merhaba asker, iyi nöbetler, memleket nere, şafak kaç gibi konuşmalar buranın alışıldık bilinen sohbetleridir.

Buraya kadar sessiz sakin olan yolun en haraketli, en koşuşturmalı, en çok sesin çıktığı yeri burasıdır. Askerler ya spor yapıyorlardır ya yemek için karavana hazırlığına başlamışlardır ya da nöbet değişimine Kale’ye çıkmak için arkadaşlarının gelip sıraya girmesini bekliyorlardır.

Kaleye çıkmak yasaktır. Buradan kaleye çıkılan tek yolu yalnızca buradaki askerler kullanabilirler.

Buraya Askeri Batarya denirdi, en fazla 20-25 askeri olurdu.

Askeri Nizamiye ’yi geçer geçmez yol çatallaşarak ikiye ayrılır.

Biri köye, Kestaneci köyüne gider. Köyün mezarlığına kadar nerdeyse hiçbir eve denk gelemezdiniz. Zaten köyün içerisinde de göze çarpacak, üç dört katlı bina yoktur. Ya alçak katlı evler vardır görünmezler, ya da ağaçların içerisinde kalmışlardır yine gözükmezler.

Yol, çatalının sağ tarafından, sağ yanına kaleye doğru dik bir şekilde uzanan yamacın devamını da alarak devam eder.

Buradan itibaren yalnız denize sırtınızı vermekle, Karadeniz’in bildik görüntüsünden uzaklaşmakla kalmazsınız hem Zungur’u hemde Kula’yı arka tarafınızda bırakış olursunuz.

Mahallelinin Dolamaç diye isimlendirdiği, devamında Bey Çayırının üst tarafındaki Fatiha Bayırının en üst noktasına kadar devam eden yolun sol tarafından Pençes, Abalı Aktaş köylerinin bol ağaçlı bol yeşilli görüntülerini seyredebilirdiniz. Bulunduğunuz yerden oralara kadar olan alanlarda da hiçbir ev yoktur.

Oldukça ileride Azaklıoğlu’nun çiftliği vardır ama buradan baktığınızda ne izini nede yolunu görebilirdiniz.

Kavak Ceviz Elma Armut İncir Dut Kiraz ve kasabalının Döngel dediği yaban yemişinin bol olduğu epeyce büyük bahçenin içerisinde yarı ahşap yarı kâgir tek katlı yegâne ev Hacı Osman’ın evidir. Kendisi o zamanlarda kasabanın tek Ortopedisti olarak kabul edilirdi. Bu isim kasabalıya oldukça uzaktır, onun yerine Çıkıkçı demeyi tercih ederdi. Evin duvarında iki metreye yakın insan vücudunun kemik yapısını en detaylı şekilde gösteren bir resim vardır. Zaten bu resmi iyi okuyan ve öğrenen bir kişinin bu mesleği kavramaması mümkün değildir!

Bu sessiz ışıksız çoğu zaman insansız yolun ilk sokak çeşmesini Fatiha bayırına yaklaştığınızda görürdünüz.

Kasabanın mahallelerinden birine, evlerin bol olduğu bir sokağa geldiğinizi anlamanız için bu çeşme bir işarettir. Çevre yolunun Zungur tepesinden sonraki kimsesizliği ve ıssızlığı evsizliği artık burada biter. Murtaza Mahallesinin Kirmanlı Mahallesinin Çeşme ile aynı ismi çağrıştıran Dış Kale sokağı buradan başlar.

Az ileride Murtaza Camisi ve yanında bir mahalle çeşmesi daha vardır.

Murtaza camisinin yanından Kale’ye doğru çıkılan, daha doğrusu Kula’ya çıkılan tek yolun başlangıcı burasıdır, bu yol üzerinde de bir sokak çeşmesi daha vardır.

Dışkale sokağı tarihi kasabanı, tarihi sokaklarından birisidir.

Murtaza camisinin önünden Kirmanlı camisinin önüne kadar olan düz yolda yürürken, az önce neredeyse hiçbir insana rastlamadığınız güzergahtan farklı olarak kasaba mahallelerinin konuşmalı koşuşturmalı bol bağırmalı çağırmalı çocuk sesi bol bölgelerine gelmiş olurdunuz.

Kulanın eteklerinden dolanan çevre yolunun, yarısının ıssız sessiz sakin olmasına karşılık, buralar yani kalenin denize bakan mahalleleri kasabanın insanı bol, bahçe içindeki evleri çokça olan en eski yerleşim yerleridir.

Cıvıl cıvıldır haraketlidir canlıdır.

Murtaza camisinin önünden itibaren tekrar Karadeniz’in eşsiz görüntüsüyle buluşursunuz.

İlerideki Kirmanlı camisinin yanında da bir mahalle çeşmesi vardır.

Buraya geldiğinizde kasabanın çok özel semtlerinden birisine, çok farklı bir mahalleye geldiğini hemen anlayabilirsiniz.

Mesela

Kirmanlı Camisinin hemen altında şimdilerde Kent Müzesi, evvel emirde mahallelinin Cıbırlar’ın evi dediği tarihi bina vardır.

Kent Müzesinin biraz alt tarafı, tarifine pek gerek olmayan kasabanın Akkuyu ’sudur. Eski sakinlerinden Deniz Kızı’nın da gelip yerine yerleştiği semt, şimdilerde kasabanın yeni Sanat Üssü oldu.

Müzenin az üst tarafında Kirmanlı camisinin karşısında bir tane, oranın biraz daha üst tarafında bir tane daha olmak üzere şehrin içme suyuna yardımcı olan iki su deposu bulunur.

Kula çevre yolunda başladığınız noktaya ulaşmak için gideceğiniz iki yüz ikiyüz elli metrelik yol Zungur Mahallesinin merkezidir.

Buraya girerken iyi  bilmelisiniz ki oldukça görkemli, varlıklı, zengin bir yere, önemli tarihi bir semte gelmiş bulunuyorsunuz.

Siz bakmayın mahalle gençlerinin bazılarının keyiflerinden dolayı! Balıkçılık, dalgıçlık yaptıklarına, günlük geçici işlerde çalıştıklarına bazılarının kasabasının fabrikasında vardiyalı çalışıp hallerine de şükredip oldukça mutlu olduklarına.

Mahallenin zenginliği, ihtişamı daha sokağa girerken kendini hissettirir.

Sizi de kendinize çeki düzen vermeye mecbur eder!

Öyle olmasa siz daha sokağa adımınızı atarken, mahallelinin tabiriyle Para Bubası ’nın (Para Babasının) evi ile öncelerde büyük bir bahçe içinde olan şimdilerde onun yerine konuşlanmış olan Konaklar sizi karşılar mı?

Mahallenin girişi böyledir de çıkışı farklı mıdır?

Çıkışında da kasabanın önemli yapılarında Elli Sekizler’ in Konağı vardır.

Müzesiyle Su Depolarıyla Konaklarıyla Camileri ve Çeşmeleriyle zengin insanları ve elbette güzel insanları ile çok farklı ve çok özel bir yerdir.

Yine öyle olmasa mahalle ahalisi ’nin esas ismini hatırlayamadığı Gözel (Güzel) olarak bildiği tanıdığı bir delikanlısı olabilir mi?

Mahalle, sanat ve sanatçıları ile de kasaba adına ayrı bir gurur vesilesidir.

Müzik, Zungur mahallesinin en önemli vazgeçilmez sanat ve kültür etkinliklerinden yalnızca birisidir. Sokağın pencereleri açık evlerinden, sesleri sonuna kadar açılmış radyolarından, saat gözetmeksizin sokağa arabesk türkü sanat müziği yayılırdı.

Mahallenin bu tutkusu, bağrından Erturan Akdeniz gibi hala da büyük bir beğeniyle dinlenen önemli bir ses sanatçısını çıkartıp kasabaya armağan etmiştir.

Ayrıca kasabanın milli marşı haline gelen a benim sömsöm yârim ‘minin söz yazarı ve bestecisi Kalaycı Memet’ in de Kulanın bir evladı olduğunu bilmeyen yoktur.

Bu mahallenin sakinleri günün büyük bir kısmını evlerinin içinden daha çok dışarıda, sokakta, kapı önlerinde, balkonlarda, bahçelerde geçirirlerdi.

Böyle özel bir yerin sakini olabilmek için, elbette bazı özelliklere sahip olmak gerekir.

Araştırma ve soruşturma mahallenin birliği ve güvenliği için önemlidir.

Pek fazla bir insanın, daha doğrusu tanınmayan bir insanın fazla gelip geçmediği sokaktan geçen yabancının, hele bu yalnız başına da bir genç kız olursa, evden eve, kapı önünde oturanlardan bir yerlere, balkonlardan bahçelere kim bu gız, bu saatte nereye gideyo bu, (sokaktan geçmenin bir saati varmış gibi) tanıyonuz mu bunu, bak bakam kimin evine girecek gibi herkesin duyacağı bir sesle yapılan meraklı konuşmalar buraya özel araştırma soruşturma yöntemlerinden birisidir.

Mahallenin usul adap ve hiyerarşisine uyumlu olmak, özellikle yeni yetişkinler için çok önemli bir kuraldır.

Olmazlarsa da sorun teşkil etmez, kısa zamanda verilen eğitici! birkaç dersle bu mesele çabucak halledilirdi.

Mesela,

Merdivenlerin başındaki (burası mahalle delikanlılarının önemli sorunları çözdükleri açık hava toplantı salonu vazifesini de görürdü) duvarın üzerinde oturan mahalle delikanlılarının, yanlarına yanaşıp, bodoslamadan sohbete dahil olmanın yanlışlığı, ikaz niyetindeki bir iki uygulamayla düzeltilirdi.

Yavrum... Evladım, sen nerden geleyon... Bakkal Hasan (mahallenin Bakkalı) kapalı mıydı? sorusu

İşten çıktım Abi, hiç dikkat etmedim ya... denilerek savuşturulursa

Eee iki adım yer... Hadi bakam bi bakıp da geliver diye soru eyleme dönüşebilirdi.

Hasan Abi duvarın üzerinde oturan falanca abiler beni dükkânın açık olup olmadığına bakmam için gönderdiler, deyince

Bakkal Hasan elindeki poşete 5 tane bira şişesi koyar, parasını çekmeceye atar,

Onlara bir şey demene gerek yok. Muhabbete giderken ara sıra buraya da uğra derdi.

Kasabanın tepeleri de en az aşağıları kadar önemliydi kıymetliydi.

Nuri ÖZTÜRK / İZMİR