Her ağustos ayında bir burukluk sarar içimi, masum insanların katledilmeleri düşer aklıma. Hiroşima, Nagazaki, Nazi Almanya’sının esir kamplarında yok edilen masum insanlar ve insanlık utancı Auschwitz Esir Kampı’nda insan neslini aşağılayan emperyalizmin acımasız yüzü… Böylesi acılar karşısında insanlığını yitirmemiş, duyarlılığını koruyan bireylerin giderek azaldığı bir gezegende yaşantı sürmenin dayanılmaz güçlüğü… Bir büyük yazarın Susan Sontag’ın “Başkalarının Acısına Bakmak” kitabında da vurguladığı gibi başkalarının acısını görmezden gelen topluluklarla bir arada yaşam sürmek pek kolay bir iş değildir. Bu umursamazlık insanlığın sonunu da hazırlıyor diye düşünüyorum.

Günümüz dünyasındaki gelişmelere göz attığınızda nükleer savaşı dillendiren ne kadar çok yazar ve siyasetçinin aymazlık içinde olduğunu, nükleer savaştan sıradan bir savaş gibi söz ettiklerini görür ve dehşete düşersiniz. İnsanlığın 20. Yüzyılın korkunç dünya savaşlarından hiç mi hiç ders almadığı anlaşılıyor. 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde de emperyalizmin liderliğini üstlenen siyasi liderlerin basiretsizliği insanlığı yeni bir dünya savaşına zorluyor. Bir yanda silah sanayiine ağırlık veren, emek sömürüsünü alabildiğine yaygınlaştıran varsıl ülkeler, öte yanda açlık sınırında ve susuzlukla yaşayan, hastalıklarla boğuşan yoksul ülkeler. Bu çıkmazdan gezegeni kurtaracak tek güç emek insanlarının bir araya gelerek sosyalizmin yolunu açacak yeni bir düzen için mücadele etmeleridir. Kadın erkek eşitliğinden güç alan bir dayanışmanın kıpırtıları kimi ülkelerde kendini gösterse de bu henüz yoksul insanlara soluk aldıracak bir düzeye gelmiş değil. Ne var ki bu uğurda mücadele eden her kesimden emek insanları doğasıyla, tüm canlılarıyla, sevgi ve özveriyle daha yaşanası bir dünyayı hak ediyorlar.

  1. Ağustos Hiroşima katliamının 77. yılı. Hiroşima için her ülkenin duyarlı sanatçıları sessiz kalmadılar. Yazılarıyla, şiirleriyle, resimleriyle, karikatürleriyle nükleere karşı seslerini yükselttiler. Bunlardan biriydi usta şair Nâzım Hikmet de. Hiroşima üzerine şiirler yazdı, konuşmalar yaptı. Bu yazıyı da onun “Kız Çocuğu” başlıklı güzel şiiriyle bitirelim istedim. Birlikte okuyalım.

Kız Çocuğu

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.