Kendimi yorgun ve de kederli hissettiğim hafta sonlarından biriydi. Ani ölümler, hele de sevdiğiniz biri için geliyorsa kara haber, insanı daha da çok sarsıyor. Böyle durumlarda sevdiğim şairlerin dizelerinde dolaşarak yalnızlığımı çoğaltırım. Bazen de Beethoven’dan parçalar seçer, onun yaşamsal müziğinin tınılarında kaybolur giderim. Böyle günler kolay geçmez. Akşam olur, sabah gelmez. Bir yandan da ara sıra göz attığım internet haberlerinde İsrail-Filistin savaşından birbirini tutmayan abartılı haberler geliyor. Patlayan bombalardan, ölen bebek ve çocukların sayısından, yakılan yıkılan köylerden, kasabalardan söz ediliyor. Bu tür savaş haberleri öylesi bir şehvetle yazılıyor ki, hem bazı gazeteciler hem bazı yorumcular adeta acılardan duydukları heyecanı bizlere de iletmenin tadını çıkarıyorlar. İnsanlığın bu denli alçalacağını düşünmemiştim hiç. Yaptığım, sevdiğim bir iş olmasına karşın günümüzün her olayını magazine dönüştüren haberciliğinden de, televizyon yayıncılığından da fevkalade sıkılmış bulunuyorum. Ülkemde dezenformasyon yasasını çıkaran siyasetçiler bu yayınlardan dezenformasyonun kamuoyunda nasıl bir tehlike yarattığının umarım farkına varmışlardır. En büyük silahı yalan olan siyasetçilerin en çok sevildiği bir ülkede yaşıyoruz. Ne tuhaf!

Bu düşüncelerle üzerimdeki ağırlık hissi daha da çoğaldı. Sonra kalktım kitaplıktan Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı şiir kitabını çektim aldım. Yurttaşlarına acıyla yoğrulduğu toprakların sesi yansır şiirlerinde. Anadolu’nun nabzını en iyi o tutar. Baskıyı, zulmü, geçmeyen unutulmayan yarayı, ölümü en iyi o bilir. Gecenin bir saatinde şiirlere daldım. Yeniden, yeniden okudum. Paylaşılan acı da insanı rahatlatıyor. Bir tür terapi sanki. Aşkı, sevdayı yüreğinde duyan, dostluğun yaşamdaki en büyük armağanlardan bir olduğunu söyleyen Ahmed Arif’i saygıyla anıyorum. Onun “Merhaba” şiirini siz okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Gün açar,
Karın verir yağmurlu toprak.
İncesu Deresi, merhaba.
Saçakta serçeler daha çılgındır,
Bulutlarda kartal,
Daha çalımlı.
Koparır göğsünden bir düğme daha,
Tezkere bekliyen biri.
İncesu Deresi, merhaba.

Genç bayraklar vardır,
Barış düşünür,
Kuyularda işçi, mavilikleri.
Ben hepsini düşünürüm,
Yirmidört saat
Ve seni düşünürüm,
Karanlık, hırslı...
Seni, cihanların aziz meyvası.
İlan-ı aşk makamından bir mısrâ,
Yeşerip, kımıldar içimde,
Düşer aklıma gözlerin...

Oysa murad alamam.
Oysa akdan - karadan
Bilirim, payım bu kadar...
   Unutmuş gülmeyi gözbebeklerim.
   Unutmuş dudaklarım öpmeyi.
   İncesu Deresi, merhaba...