İnsanlık yüzyıllar sonra yeniden zorlu bir sınavdan geçiyor. Bulaşıcı korona salgını kırıp geçiriyor ülkeleri. Yeni dünya düzeninin neoliberal sistemi dünya egemenliğine soyunurken aynı zamanda özelleştirmelerle ülkelerin sağlık sistemlerinin, ekonomik dengelerinin, eğitim ve kültür kurumlarının para hırsıyla çökertimesini göz ardı etti.

Yeryüzüne yeni insan modeli yetiştirmeye başlamışlardı. Kazanacak ve şirketlerine kazandıracak elemanlar gerekliydi. Bir anlamda insan değil robot hazırlıyorlardı geleceğe. Ama bir virüs bütün planlarını altüst etti. Zarar gören yalnız gelişmiş ülkeler değil elbette, onların sömürdüğü birbirine kırdırdığı, silah endüstrisini ayakta tutmak için yer yer çarpıştırdığı insanlardı en çok güçlük çekenler. Koronavirüs bir bakıma dünyayı eşitledi. Az gelişmiş, çok gelişmiş farkı ortadan kalkmaya yüz tuttu.

Bütün dünya bu salgını defetmenin çarelerini ararken kendi ülkemizde, yani Türkiye’de işler bu felaket durumunda bile karmakarışık gidiyor. Hâlâ iktidar erki 82 milyon insanı bizden olanlar ve olmayanlar diye ayırıyor. Fırsatçılık demişken iktidarın infaz kanununu aceleye getirmesine kimi imar kanunlarını, yönetmelikleri değiştirmesine de hayret etmemek elde değil.

Çöken bir sağlık sisteminde doktorların, sağlık elemanlarının olağan özverileri de olmasa yitirdiğimiz insanların sayısı çok daha fazla olacaktı. Dini reçetelerle, tütsülerle, akşam dualarıyla, 21. yüzyılda bu dehşetli salgını yok etmeye uğraşıyoruz. İktidar erkinin dalkavukluğuna soyunan medyamız ise gerçeklerin üstünü örtme konusunda büyük maharet gösteriyor. Üzücü olan, gelişmiş ya da az gelişmiş ülkeler de dahil hemen her yerde iktidar muhalefet kavgası bir kenara bırakıldı. İnsanlar birbirlerine daha saygılı, daha sevgi dolu bakıyorlar. Neden biz böyleyiz? Korona haberlerinin arasında kaynayıp gidiyor ama dikkatli bir gözle haberlere baktığınızda sadece şu 15 günde ülkede cinayetlerin devam ettiğini, trafik kazalarında insan kayıpları verdiğimizi, yine kadın ölümlerinin devam ettiğini hayretle görüyoruz. Devleti yönetmekle sorumlu olanlar yalnız koronavirüsün değil ülke insanının da ateşini düşürmekle yükümlüdürler. Yurttaşların morale gereksinimi olan bir zamanda onları kavganın içine çekmek anlaşılır gibi değil. Bırakın sen yaptımı ben yaptımı... Kim ya da kimler ihtiyacı olanlara ulaşabiliyorsa bırakın yardım etsinler…

Koronalı günlerde en tehlikeli döneme girildiğini söylüyor bilim insanları. Bu dönemde olsun devletin halkına ve kurumlara yapacağı yardımları titiz bir biçimde açıklaması, ortaya dökmesi gerekiyor. Sağlık çalışanlarının çalışmalarının karşılığı olan her türlü güvencenin yerine getirilmesi, dükkanları kapatılan işyerleri için belli bir programın acilen yapılarak uygulamaya geçilmesi beklentilerden bazıları. Aralarında fabrika işçilerinin ve medya çalışanlarının da olduğu büyük bir işsiz kitlesi evine ekmek ve aş götürebilmek için bekliyor. Şoför esnafının sorunları da giderilmiş değil. Siz bütün bunları bir program disiplini altına almazsanız, bu konuda hazırlıklı değilseniz yapacağınız yardımlar konusunda güven vermeniz olanaksızdır. Yapacaklarınızı madde madde sıralamanız sergilemeniz gereklidir ve de mutlaka şeffaf olmanız, halklara gerçekleri anlatmanız önem taşır. Koronayı bahane ederek fırsatçılık yapanlara da göz açtırmamalısınız.

İşte böyle sevgili okur. Şu sıralar yazıp çizmenin, konuşmanın bir yararı var mı yok mu diye düşünüyorum. Zaten eve kapatıldığımızdan bu yana yurttaşların çoğu düşünüyor. Belki iyi tarafı da düşünmeyi sevmeyenler de düşünmeyi öğreniyor, düşünmeye çalışıyorlar. Bu zor günler de geçecek elbet. Asıl sorun ondan sonra nasıl bir toplumla karşılaşacağız. Irkçılığın tavan yaptığı bir dünya mı olacak karşımızda yoksa farklıların ortadan kalktığı hak ve hukukun üstünlüğüne saygı duyulan eşitlikçi sevgi dolu bir dünya mı sağlığımız elverirse bekleyip göreceğiz.

Yazıyı yine bir şiirle sonlayacağım. Edip Cansever’den “Bu Gemi Ne Zamandır Burada”

Bu gemi ne zamandır burada

Çoktan boşaltmış yükünü

Gece de olmuş, rıhtım da bomboş

Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa

Arkada, güvertede

Ah, neresinden baksam sessizlik gene.

Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye

İçerde üç beş kişi

Yalnızlık üç beş kişi

Bir kadeh rakı söylerim kendime

Bir kadeh rakı daha söylerim kendime

-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi

-Denizin değil hüznün üstünde.

Belki yarın gidecek

Bir anı gelecek bir başka anının yerine.

İnsan bazan ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.