Kdz. Ereğli tarihte ‘’Ölüler Yurdu’’ ya da eski Yunan mitolojisinde Herakles, Roma Mitolojisinde  güç, kuvvetin timsali  ‘’Herkül’’ün yaşadığı yer  olarak anılır.

Kdz. Ereğli aynı zamanda deniz ve liman kenti. Mitolojide de her zaman sığınılan bir liman olmuştur. Benim de sığındığım limanlardan biridir Heraklia. Ne zaman gelsem sığınabildiğim, üzüntülarimi, kaygılarımı attığım, dostluğu yaşadığım limandır. 
Yıllardan 2013 aylardan Şubat ve şubatın ilk günleri. Dışarıda ilkbahardan kalma güneşli bir hava var. Soğuk ve karamsar havalardan kurtulmak isteyenler kendini dışarı atmış. Bende kendimi dışarıya attım.
İçimde bir sıkıntı. Benliğime sığamıyorum. Denizcan’ı önce İstanbul sonra Budapeşte’ye gitmek üzere terminalden uğurladım.  Acaba içimdeki sıkıntı Denizcan’ın gitmesinden mi… Stres ve hüzün başladı. 
Ne zaman strese girsem beni bu stresten kurtaran fotoğraf makinem elimde. İç dünyamdaki çelişkilerden kurtulmanın en iyi yolu fotoğraf çekmek. Yıllardır da bunu yaparım. Ne zaman Heraklia’ya gelsem sahil boyu Çınaraltı’na kadar liman ve barınaklarda tekneleri, buralarda yaşayanları, kedileri, martıları, göçmen sakarmeke kuşlarını görüntülemeye çalışırım. Bugüne kadar binlerce kare fotoğraf çektim. En güzel kareleri görüntülemek için deklanşöre basmaya devam ediyorum. 
Akşam güneş batarken denizi yangın yerine çeviren görüntüleri belki binlerce kez görüntüledim. 
Sahilde martılara ekmek, simit atanlar var. Martılar havaya atılanları kapmak için çığlık çığlığa uçuşuyor. Martılara ekmek, simit atanlar kendi iç dünyalarından mı arınıyorlar acaba ya da iç dünyalarındaki mutluluğu mu yakalıyorlar...
Limanda renk renk, küçük büyük balıkçı tekneler, siz kara deyin ben griye çalan kirli bir deniz diyeyim denizde salınıyor, gölgeleri suya aksediyor.
Dedim ya akşam güneş batarken deniz adeta yanar, tutuşur. Kıpkızıl olur liman, tekneler, gemiler, balıkçı ağları, masalarda tutuşur bembeyaz rakılar. Bir şeyler kopar yüreğinde, yanar denizler gibi yüreğin. Gelsen bir pişman gelmesen milyon kere milyon yine pişman olursun. 

Saatlerce bir o tarafa bir bu tarafa yürüyorum. Liman Başkanlığı önünde ulu çınarın altında balıkçı ve kedilere bakınıyorum. Balıkçı balıklarını temizliyor. Beş altı kedi balıkçının eline mörül mörül bakınıp kuyruk sallıyor, miyavlıyor, balıkçının ayaklarına sürtünüp duruyorlar.

Güneş battı, hava birden değişti. Güneş gözden kayboldu. Güneşin yerine soğuk ve çiseleyen bir hava aldı. Telefonum çaldı. Arayan can dostum ‘’Gardaşcuvazım’’ Eyüp. 15 dakika sonra Yalı Restorana gel dedi. Vardım. Oturduk, bir 50’lik Yeni Rakı. Ordan, burdan, şurdan zaman su gibi akmış.
Siz gece yarısı ben de sabahın yarısı diyelim.  Dışarda çiseleyen bir yağmur.  Denizin üstünde direklerden yayılan ışıklar hafif dalgalarla dans ediyor. İşte böyle havaları çok seviyorum. Saçlarına çiseleyen yağmur taneleri düşecek. Öyle soluyacaksın geceyi… Bir yanın rakı kokacak, bir yanın dost…
Kdz. Ereğli sığındığım liman. Bir yanım rakı kokuyor diğer yanımda dost…

ÜŞENGEÇ GECELER
Üşengeç gecelerin kayan sabırsız yıldızlarıyım
Üşengeç ve uyuyan bir toplumun umut yağmurları oldum
Şimdi toplama kamplarında büyüyen bir yıldızım
Üşengeç günlerin umut yağmurdum
Toprağa düşüp büyüyecek
Şimdi üşengeç gecelerin sabırsız bir düş yağmuruyum
                              (28.01.2013-Kdz. Ereğli-FC)

 

O YOK
Gittiğim her şehirde
Her denizde
Her ilçede
Her dost meclisinde
Kimi sorsam ‘’O yok’’ dediler.
Şimdi hüzün ülkesindeyim.
Kime merhaba desem kaçıyor
Ben nerelerdeydim.
                               (31.01.2013-Kdz.Ereğli-FC)

GARDAŞCUVAZIM
Dışarıda çiseleyen bir yağmur
Deniz,  direklerden yayılan ışıklarla dans ediyor
İşte böyle havaları çok seviyorum
Saçlarına çiseleyen yağmur taneleri düşecek
Öyle soluyacaksın geceyi
Bir yanın rakı kokacak, bir yanın dost
                               (31.01.2013 - Kdz. Ereğli-FC)