Dilimizi üst çenemizdeki dişlerimizin arkasına sıkıştırıp çıkarttığımız bir ses vardır; cık diye? Bu sesle birlikte, bir de başımızı sertçe yukarıya kaldırıyorsak; hayır, olmaz demek istiyoruzdur. Avrupalılar, Amerikalılar bu durumlarda kafalarını hafifçe sağa sola sallar; ses desteği olmaksızın. Farklıyızdır. İki omzunu birkaç kez yukarı kaldırıp indiren çocuk, ısrarını yansıtır; "bana ne, bana ne" derken. Bu kesinlikle, bana ne`ci bir insan yetişiyor yargısını doğurmaz, büyüklerde. Çünkü, küçüklüklerinde kendileri de çok yapmışlardır, bu hareketi? Yere düşen ekmek parçasının öpüp başa getirilmesi, küçük yaşlarda öğretilir. Yerden alınan hiçbir şeyin ağza sürülmeyeceği uyarları, nimet kavramının ayrıcalığını da kavratacaktır, sonraları. Farklıyızdır. Lokantada, çatalla bıçağın sıkça el değiştirmesinden sonra yemeğe başlarız. Müşterisine masasını hazırlayan, servisini yapan garson dahil, birçoğumuz, sol elimizdeki ekmek parçasıyla çatalımıza dayandığımız lokmalarla karnımızı doyururuz, biz bizeyken. İnsanlık için hiçbir icadımız olmadığını düşünüp, kendimize haksızlık yapmada da üstümüze yoktur. Halbuki, fırınlarda kullanılan ekmek dilimleme makinesi bizim buluşumuzdur. Çamaşır makinesinde ayran yapmak da? Televizyon tüpünden de akvaryum? Farklıyızdır. Ortak değerlerimize saygıda kusur etmeyiz. Yurtseverliğimiz üst düzeydedir. Bayramlarda, düğünlerde coşkuluyuzdur. Dilimizin bile bayramını yapar, selamımızı Arapça veririz. Farklıyızdır. Misafirperverizdir. Yabancılara saygılıyızdır. Onları ağırlamak, konuk etmek için özel yataklarımız, yorganlarımız vardır, evlerimizde. Bir bir satılan tesislerimiz, kurumlarımız, limanlarımız için kafamızı kaldırıp da cık bile demeyiz. Farklıyızdır, biz? Pire için yorgan da yakarız. Ko`du mu da oturturuz. Farklıyızdır, vesselam?