Zaman zaman kızlı erkekli genç meslektaşlarım uğrar, onlarla söyleşmekten büyük keyif alırım. Bu sohbetler sırasında kimi öğütlerim de olur gençlere. Mesela, mutlaka dost biriktirmelerini öneririm. Emeğe saygılı, insan ve doğa seven, güvenirliliği ile tanıdığınız bireylerden seçin derim dostlarınızı. Böylece tasada, kıvançta uzun soluklu birlikte olabileceğiniz bir grubunuz olur. Yaşınız ilerledikçe de bu durumun ne büyük bir mutluluk olduğunu anlarsınız. Şimdi diyebilirsiniz ki durup dururken nereden çıktı bu dostluk üstüne vurgu yapmak. Benim de aralarında bulunduğum, hep birlikte olmaktan büyük keyif aldığım bir topluluğumuz var. Hemen her ay birlikte oturup, yiyip, içip sohbet ettiğimiz bu toplulukla geçen günlerde yine bir araya geldik. Bu dost grubunun kurucusu gazeteci yazar Hıfzı Topuz’dur. Yaşına karşın o hala bir yazın emekçisi ve yeni çıkaracağı kitabının çalışmalarını yapıyordu. Yanında Altan Öymen oturuyordu. Öymen de yakın tarihe ilişkin çalışmalarını günümüze dek ulaştırma çabasındaydı. TRT Televizyonu kurucuları arasında yer alanlardan Zeki Sözer, Türk Haberler Ajansı’nın hiç eskimeyen gazetecilerinden Niyazi Dalyancı, gazeteci-reklamcı Şahin Tekgündüz bu topluluk içinde yer alan bizim meslekten kişilerdi. Şahin için ayrı bir parantez açmam gerekiyor. Ankaralı’dır. Ama İstanbul’un köşe bucağını, oturulacak, iyi yemek yenilecek mekanlarını bizden iyi bilir. Ayrıca bu topluluğun koordinasyonunu da o üstlenir. Aramızda profesörler, doktorlar kısaca akademisyenler de var. Neler konuşuldu derseniz, Türkiye gündeminden dünyadaki gelişmelere dek pek çok şey konuşuldu. Bu kez toplantıya katılamayan arkadaşlarımızı da andık, şakalaştık, edebiyattan söz ettik. Özetle dolu dolu üç dört saat geçirdik. Toplantıdan çıktıktan sonra deniz havasıyla kendimi gençleşmiş hissettim. Niyazi ile Şahin Tekgündüz ile uzun bir yürüyüş bile yaptık. Bir kez daha “şanslıyım” diye düşündüm. İyi ki böyle nitelikli dostları biriktirmeyi başarmıştım. Evet, dostluk fevkalade değerli bencileyin. Paranın erdemi yok ettiği, sevginin, paylaşmanın unutulduğu, ayrımcılığın hortladığı garip bir dönemden geçiyoruz. Her gün biraz daha kirlettiğimiz doğayı ancak büyük yıkımlar yaşadığımızda hatırlıyoruz. Havasız loş mekanlarda ekran başında tüketiyor büyük insanlık yaşamını. Yeni eğitim sistemiyle 25 sözcükle konuşan yüksek öğrenimli bireyler yarattık. Demem o ki kalabalıklar arasında yalnızlaşan topluluğumuzda dostlara gereksinimimiz çok. Dostlara derken elbette güvenilir gerçek dostluklardan söz ediyorum. Dünya görüşümüzü paylaşabildiğimiz sevgiden, şiirden, insandan konuşabileceğimiz dostlar, şöhretiyle şımarmayan, egosu şişkin olmayan dostlar. İyi günde de kötü gününüzde de yanınızda olacağınız dostlar. Böyle dostlukları biriktirmeye gerçekten çok ihtiyacımız var.

Kısaca, yola birlikte çıktığımız, güvenilirliği, arkadaşlığı, karakteri değişmeyen dostlarımızın kıymetini bilmeliyiz diye düşünüyorum. Az bulunduklarının bilincinde olalım. Böyle dostluklardaki küçük kaprisleri hoş görelim. Özenle dostluklarımızı koruyalım.

Yazıyı Arif Damar’ın sevgi üzerine yazdığı bir şiirle noktalayalım: Ölçü

“Yüreğindeki sevgiyi,
sana kadar mı?
yoksa evine akrabana kadar mı?
taşar mı fakir sokaklara,
taşmaz mı?

Yüreğindeki sevgi,
ırk kadar, din kadar mı,
sarı mı, ak mı, kara mı?

Yüreğindeki sevgi,
halk kadar, memleket kadar mı?
uzanır mı beş kıt’aya,
uzanmaz mı?

Yüreğindeki sevgi,
hey dost,
tariflere sığmaz mı!.”