Duygun Hocamızı sonsuzluğa uğurladık…

Kim nasıl bilirdi, nasıl tanırdı bilmem ama, adları bende saklı bir iki arkadaşım bizler çok severdik onu; çok sayardık, sözünü dinlerdik.

Bizi kapısından hiç geri döndürmedi, hiç geri çevirmedi. Ne istediysek hep yaptı.

Sadece bu yüzden değildir sevgimiz! Bizlere çok şey öğretti, bizlere değer verdi. Ne kadarını hakkedebildiysek o kadarını ne bir gram az ne bir gram çok!

Peki nedir? Ne diyecek acaba diye gözünün içine bakar beklerdik.

Ceza hukuku mu? Değil! Spor kulübüyle ilgili bir şey mi; değil?

Bütün bunları da öğretti kuşkusuz. Ama insan olmayı, insan onurunu korumayı ve insana saygılı olmanın şart olduğunu ondan öğrendik.

Kısaca insana dair ne varsa öğretisinde bizlere öğretti; sevgimizin aslı budur.

Bir de gerçek neyse, hangi hakikatin emrettiği adaletse; o kadar vicdan, hukuk ve adalet…

Hocamıza ve onun öğretilerine saygı ve vefa borcumuz vardır.

Gülmeyi ve gülümsemenin kıymetini ondan öğrenmeye çalıştık; ciddiyetin de!

Beceremiyoruz bir türlü; o gözleriyle gülebilen nadir insanlardandı. Gülümsemesine, gülmesinin içtenliğine ve baka kalırdık yüzüne. Sonra kahkahalarına hayran…Hala kulaklarımızdadır sesi, gülen gözleriyle gülümsemeleri gözümüzün önünde!

Çok zor unutulacak! Yas tutan arkadaşlarımla hakkını nasıl öderiz bilmem…

Zor unutulur dedikleri, sözleri, gülümsemesi ve içtenliği; bu denli mütevazi halleri…

Kimseler yoktu, o vardı! İkiletmedi, avukat olduğuna inananların avukatlığına inanırdı!

Zor zamanlardı, o vardı! Sizlerle birlikte duruşmaya katılırım ve yanınızda dururum dediği zamanlarda cüppesini giydi, geldi ve duruşmaya katıldı.

Protesto vaktiydi, vardı! Adalet için nöbete geldi, nöbetteydi. Sokaktaydı koskoca profesör, komşular ne der diye düşünmedi; en çok avukatlığı sevdi ve önce insandı.

Şimdi onun ardından, onu uğurladıktan sonra Çerekoler gibiyiz… Yas zamanıdır.

Çerokiler asıl yurtları Amerika Birleşik Devletleri olan ve beyazlarca yurtlarından zorla sürülerek platolarda yaşamaya mahkûm edilen Kızılderili halkıdır.

Gözyaşı Yolu (Trail of Tears), 1838’de Çerokilerin sürgün edilmeleridir. Çeroki dilinde bu olaya Nunna daul Tsuny (Gözyaşı Döktüğümüz Yol, Gözyaşı Yolu) denir. Sürgünde 4.000 Çeroki yaşamını yitirmiştir.

Şimdi onun ardından Gözyaşı Yolu’nun sakinlerine benziyoruz, onlar gibiyiz.

Şimdi bu hazin hikâye nerden aklıma düştü?

Çok güzel sözleri var Cherokee yerlilerinin …

Yaşam ve ölüme dair, ağlamakla memnuniyet üzerine…

Derler ki;

Doğduğunda sen ağladın ama dünya çok memnundu, öyle bir hayat yaşa ki sen öldüğünde bütün dünya ağlasın! [i]

Öyle bir hayat yaşadı Duygun Hocamız… İnandığı gibi yaşadı, “öyle bir hayatı” oldu…

Öldüğünde, bütün dünya ağlasın!

Ve Gözyaşı Yolunda Cherokee’lerin sözüdür aklıma gelen ve aslında tamamı şöyle biter:

“Doğduğunda sen ağladın ama dünya çok memnundu, öyle bir hayat yaşa ki sen öldüğünde bütün dünya ağlasın, ama sen çok memnun ol.”

Hocam, seni uğurladık…Arkandan birkaç arkadaşımla birbirimizden saklı gözyaşı döktük…

Ağladık diye bize kızma; ama sen çok memnun ol! Öyle istediğimiz içindir gözyaşlarımız.

Sen çok memnun ol ve ışıklar içinde kal. Bizler unutmayacağız; sen öğrettin bizlere…

Biz dünyayız…

 

[i] Bu sözü ilk defa gazeteci Mehmet Tezkan’dan bir televizyon programında ondan duydum. Sonra sözün peşine düştüm.