Yargıçların ifade özgürlüğü hakkı var mıdır yok mudur?

Romanya’da yaşayan bir yargıç Vasilica-Cristi Danilet…

Romanya’da Cluj-Napoca’da kurulu Cluj İl Mahkemesinde yargıçtır.

Tanınmış bir kişidir ve tartışmalara katılan birisidir. 

2019 yılı ocak ayında 50.000 takipçisi olan kendi Facebook hesabında iki ayrı mesaj paylaşır. Bu mesajlar yüzünden bağlı olduğu Ulusal Yargı Hizmetleri Komisyonu (Consiliul Superior al Magistraturii- CSM) – bizdeki HSK benzeri – tarafından iki aylık maaşından %5 maaş kesintisi yapılarak kendisine disiplin cezası verilir.  Bu cezanın temeli Romanya’daki hâkim ve savcıların statüsüne dair kanundur.

CSM; Başvurucu Bay Danilet’in kamuya açık Facebook sayfasında binlerce kişiyle paylaştığı ilk mesajında “kamu kuruluşlarının güvenirliliğini” şüpheye düşürdüğünü tespit etmiştir. Kurul (CSM); siyasi iktidar tarafından kontrol edildiğini ima eden Başvurucu yargıcın çözüm olarak ordunun anayasal demokrasiyi sağlamak için müdahale etmesini önerdiğini belirlemiştir. CSM; yargıç Danilet’in kamu kurumlarının onurunu, saygınlığını ve yargının itibarını zedelediği ve “itidal yükümlülüğünü” ihlal ettiği iddiasındadır.  

Yargıç ikinci mesajında; “Bir savcı alarm veriyor” başlıklı bir makalenin bağlantısını paylaşmıştır. “Bugün Romanya’da yaşamak büyük bir risk teşkil ediyor. Yargı söz konusu olduğunda kırmızı çizgi aşıldı” başlıklı bir yazıya link vermiştir. Yargıç; savcının tehlikeli mahkûmların serbest bırakılmasını, yargının örgütlenme sistemini değiştiren yasaları eleştirmesini, hakimlerin linç edilmesine tepki göstermeye cesaret etmesini öven bir “yorum”  yayımlamıştır.  CSM ise; yargıcın kullandığı dili beğenmediği gibi bir yargıca yakışmadığını ve terbiye sınırlarını aştığı kanaatindedir.

Yargıç Danilet ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğini disiplin cezasının sosyal ve mesleki itibarını zedelediği gibi kariyerini olumsuz etkilediğini ileri sürerek yargıya başvurmuştur. Temyiz başvurusu reddedilmiş, CSM kararı onanmıştır.

Yargıç 18 Mart 2021 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuştur.

AİHM’si Danilet-Romanya (Başvuru no: 16195/21- 20.02 2024) verdiği kararında Romanya ulusal mahkemelerinin başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığının gereği gibi incelemediği görüşündedir.

Dolayısıyla ulusal mahkemeler kararlarında AİHM içtihatlarına atıfta bulunurken Başvurucu yargıcın kullandığı ifadelerin ne anlama geldiğini ve tartışma ortamında nasıl değerlendirilmesi gerektiğini “daha geniş bağlamda” incelemesi gerekirken; sadece başvurucunun kendisini ifade etme “biçimini” değerlendirmiştir. Ulusal mahkemeler sadece yargıç olduğunu değerlendirmekle yetinmiştir.

AİHM’si ilk mesajla ilgili olarak kararın 20.02.2024 tarihli basın duyurusunda yer alan görüşüne göre “…bu mesajın polis, yargı ve ordu gibi bazı kurumların maruz kaldığı iddia edilen siyasi etkilere yönelik eleştiriler içerdiğini tespit etmiştir. Başvuran, ordunun halkın iradesine tabi olduğu anayasal hükümlere atıfta bulunmuş ve bu kurum üzerinde her türlü siyasi kontrol riskini düşünmüştür. Retorik sorular kullanarak okuyucularını, ordunun bir gün demokrasiyi koruma bahanesiyle halkın iradesine karşı hareket ettiğini hayal etmeye davet etmiştir; ona göre bu, arkasında daha ciddi bir sorun yatan sadece bir ayrıntıdır. Kendi bağlamında yeniden değerlendirildiğinde, başvuranın ifadeleri, kamu kurumlarının bir kez daha siyasi kontrol altına girmesi halinde anayasal demokrasiye yönelik bir tehlike oluşacağı yönündeki değer yargıları anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu açıklamalar, kuvvetler ayrılığı ve demokratik bir Devletin kurumlarının bağımsızlığının korunması ihtiyacına ilişkin kamu yararını ilgilendiren konularla ilgilidir”

İkinci mesaj hakkında AİHM’si başvurucu yargıcın “tutumunun” ne olduğunu sorgulamıştır. Yargıcın görüşleri yargı sistemini etkileyen yasal reformlar hakkındadır ve kamu yararını ilgilendiren konulara ilişkin tartışmalar olduğu kanaatindedir.  

AİHM; her iki mesaj bakımından, bilgi verme veya alma özgürlüğüne yapılan her türlü müdahalenin sıkı bir incelemeye tabi tutulması gerektiği görüşünü bu davada tekrarlamıştır.  Devletin buna uygun davranması ve dar bir takdir marjına sahip olduğunun kabulü gerekir. Romanya ulusal yargı organları devletin dar yorumlama ve takdir marjını dikkate almamıştır.

Yargı otoritesi ve yargı tarafsızlığı sorgulanabilir. Yargıçlar da tıpkı diğer kişiler gibi bu sorgulama ve eleştiriyi yapabilmelidir. İtidalli davranmaları kendilerinden beklenir. AİHM önceki kararlarını dikkate alarak bu davada yaptığı değerlendirmede;  başvurucunun her iki mesajında yer alan ifadelerin hukuka aykırı, karalayıcı, nefret dolu veya şiddete çağrı içermediği görüşündedir. 

Romanya’da mahkemeler en hafif yaptırımı uygulamayı tercih etmeliydiler. Aksi takdirde başvurucu yargıcın bu şekilde cezalandırılmış olması sadece kendisini değil, diğer yargıçları da etkileyecektir. Böyle bir disiplin cezası yargıçlar üzerinde etkili olacaktır. Öyle ki yargıçlar kuvvetler ayrılığı, mahkemeleri etkileyen yasal reformlar hakkında veya yargının bağımsızlığıyla ilgili konularda gelecekte yapılacak kamusal tartışmalara katılmaktan caymalarına neden olabilecektir. Böyle bir ceza “caydırıcı etki” yaratacaktır.

AİHM’si kararında ulusal mahkemelerin tutumunu eleştirmiştir. Romanya Yüksek mahkemesinin onanan disiplin kurulu kararında hakimlik mesleğinin onur ve haysiyetini zedelediği tespitini haklı çıkaracak yeterli bir gerekçe gösterilemediği kanaatindedir.

AİHM’si; uygulanan disiplin cezasının potansiyel caydırıcı etkisinin dikkate alınmadığına karar vermiştir. Ayrıca hakimlik mesleğinin onur ve haysiyetine yönelik bir saldırının varlığı da yeterince ortaya konulamamıştır. Ulusal mahkemeler kararlarında hakimlerin kısıtlanma yükümlülüklerine uymalarına ilişkin birçok kurala değinmiş olmalarına ve kamuya açık bir Facebook hesabı kullanılmış olmasına rağmen, başvurucu yargıcın ifade özgürlüğüne AİHM içtihatları ışığında hak ettiği ağırlık ve önemi vermemişlerdir Romanya mahkemeleri Sözleşme Madde 10’da korunan ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahaleyi haklı çıkarabilecek  yeterli gerekçeleri olmadığı gibi başvurucu yargıcın ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilmiştir. Karar üçe karşı dört oyla verilmiştir.

 Devletin en önemli organı olan yargı teşkilatında bulunan ve bir nevi “devletin memuru” olan hakimler birer bireydir. Dolayısıyla Sözleşme'nin 10. maddesi kapsamında korunma hakkına sahiptirler, ifade özgürlüğü hakları korunur.

Her davanın kendine özgü koşulları bakımından inceleme ve değerlendirme yapılmalıdır.  O halde “bir kişinin temel ifade özgürlüğü hakkı ile demokratik bir Devletin kamu hizmetinin Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen (sınırlandırmaların sınırları)  amaçları yerine getirmesini sağlama yönündeki meşru menfaatleri arasında, adil bir denge gözetilip gözetilmediğini” belirmek AİHM’sinin görevidir.

Sözleşmenin 10/2 inci maddesi ifade özgürlüğünün kullanımına görev ve sorumluluklar yüklediği için görev ve sorumluluklar AİHM tarafından göz önünde bulunduracaktır. AİHM’si “görev ve sorumluluklar” ile ilgili müdahalenin orantılı olup olmadığına karar verirken ulusal yargı makamlarına “belirli bir takdir payının verilmesini” haklı görmektedir.

AİHM’si Baka-Macaristan Büyük Daire ( 23.06.2026-20261/12 No) kararında bu değerlendirme vurgulanmaktadır. Her ne kadar yargı olağan bir kamu hizmeti olmasa da yargının demokratik bir toplumda bulunan Devlet organları arasında önemli bir rol oynamasından dolayı AİHM’si ifade özgürlüğü için getirilen kısıtlamaların “bir hâkimin görevlerini yerine getirmesinin bir parçası olarak”  uygulandığını kabul etmiştir.

“164.  Mahkeme, yargıda görev alan kamu görevlilerinin yargının yetkisinin ve bağımsızlığının sorgulanabileceği durumlarda ifade özgürlüklerini kullanırken kendilerini kısıtlamaları gerektiğini kabul etmektedir (…)  Bu bakımdan, doğru bilginin yayılması bile ölçülü ve uygun bir şekilde gerçekleştirilmelidir. (…) Mahkeme, yargının, hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlette temel bir değer olan adaletin teminatı görevini yerine getirmesi açısından özel bir rol oynadığından ve bu görevinde başarılı olması için halkın güvenine sahip olması gerektiğini birçok kez vurgulamıştır. Bu nedenle, adli yetkililer yargıya ilişkin görevlerini yerine getirmelerini ilgilendirdiği kadarıyla tarafsız hâkim imajlarının sürdürülebilmesi için ele aldıkları davalara ilişkin olarak en yüksek derecede sağduyu sergilemelilerdir” (Baka/Macaristan kararı) 

Yargıçlarda “doğru, gerçekçi, akla uygun ve yerinde yargılar verme yeteneği” aranır; sağduyu budur!

Daha önemlisi “doğruyla yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama yetisi” sağduyu olarak kabul edilmelidir ve memleketimizin “doğru yargılama yetisi” güvenilir midir?

Baka/ Macaristan kararında açıklanan gerekçeleri gözeten AİHM’si “güçler ayrılığı ilkesinin”  geçmişe göre çok daha büyük öneme sahip olması nedeniyle “yargının bağımsızlığının güvence altına alınmasını” sürekli göz önünde bulundurmaktadır.

Yargının bağımsızlığının güvence altına alınabilmesi için yargıçların ifade özgürlüğü hakkı neden korunmalıdır?

Eskiden siyasi parti üyesi olanların siyasette yükselme becerisi gösteremedikleri için olsa olsa yargıç olmalarının kanunen sağlanması halinde “bağımsız” ve hatta “tarafsız” olma gibi doğru yargılama yetileri var mıdır yok mudur?

Eskiden iktidar partisi mensuplarının şimdi yargıç olabilmelerine yol açan yasal düzenleme değişikliklerine karşı ses çıkaran, karşı gelen, olmaz diyen kaç yargıç ifade özgürlüğü hakkını çekinmeden kullandı ki; şimdiki düzene uygun kafaların sağduyulu davrandıklarını varsayabilelim?  

Bir hâkimin ifade özgürlüğü hakkı hakimler tarafından nasıl incelenmelidir?

AİHM’si Baka/Macaristan kararında; hâkimin “görev yaptığı” kısaca “hakimlik yapma” görevlerini ifa eden hâkimlerin ifade özgürlüklerini kullanmalarına karşı uygulanan bir disiplin cezası, yargısal bir ceza veya ceza davası açılması gibi bir müdahalenin AİHM tarafından “ayrıntılı” bir incelemeye tabi tutulması gerektiği vurgulanmaktadır. 

Yargı sisteminin işlevi kamusal menfaati ilgilendirir. Ancak el sürülmez, tartışılmaz bir güç değildir. Yargının tartışılması, yargı hakkında laf söylenmesi, eleştirilmesi veya ağır eleştirilmesi, teşkilat kanunları hakkında görüş açıklanması Sözleşme’nin 10. Maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün koruması altındadır.

Yapılacak bir tartışmada “siyasi yönleri olsa dahi”  bu tartışmanın yasaklanması veya “bir hâkimin bu hususta beyanda bulunmasının yasaklanması”  içinde “siyaset var” görüşüyle yeterli görülemez.

Güçler ayrılığına ilişkin tartışmalar neden önemlidir? Neden çok daha önemli oldu?

Olası yönetim felaketlerinin, yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran kötülüklerin önlenmesi gerekir. Bunları tartışmak demokratik bir toplum için göründüğünden çok daha fazla büyük bir öneme sahiptir. Kamunun, güçler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı hakkında “bilgilendirilmesi”  yönünde meşru bir menfaatinin bulunduğu apaçık ortadadır ve herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Bu gerçeğin kabul edilmesi, iyileştirilmesi, yargının güçlenmesi, kötülüklerden kurtarılması, sağduyunun güçlendirilmesi için “siyasi bir tartışma” yapılması gerekir. Bu tartışma siyasi olabilir ve olmalıdır.

Herkesin yapabildiği bu tartışmaları, tartışmalardaki siyaseti hukuk korumalıdır.

Memleketimizde eğer varsa ve eğer yapılmışsa; kötülükleri ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran ve tek tip yargı yaratmaya yönelik övgülerle bezenmiş Facebook mesajlarıyla güçler ayrılığını ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran mesajlar yargıçlar tarafından yapılıyorsa ne olacaktır? 

Sağduyulu olması beklenen yargıçlar ifade özgürlüğü hakkını kullanırken görev ve sorumluluk bilinciyle hareket etmezlerse; bu yargıçların ifade özgürlüklerine müdahale edilmeyecek midir?

Örneğin aynı görevi yapan diğer yargıçlar “susarak” ve hiçbir şey yapmayarak, tek tip bağımlı, taraflı yargıyı sineye çekerek demokratik hukuk devletini korumuş mu olacaklardır?

Aksine; suskunluklarıyla kamunun yargıya olan güvenini yitirmelerine neden olurlar.  

AİHM’si Baka/Macaristan kararında değerlendirmesini şöyle yapıyor:

“166.  Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında davaya konu beyanların içinde yapıldığı şartları ve genel bağlamı göz önünde bulundurmalıdır. (…) Mahkeme, söz konusu müdahaleyi davanın bütünü ışığında değerlendirmeli (…) ve başvuranın görev aldığı makamın önemini, başvuranın beyanlarını ve bu beyanların yapıldığı kapsamı ayrıca göz önünde bulundurmalıdır.

167.  Son olarak, Mahkeme, özellikle yargı ve adaletin yerine getirilmesine ilişkin hususlardaki kamu tartışmalarına katılmak isteyen diğer hâkimler yönünden özgürlüğünün kullanılması halinde bir cezanın verileceği korkusunun yani “caydırıcı bir etkinin” yaratıldığını yinelemektedir. (…) Toplumun tamamının zararına olan bu etki, aynı zamanda bir yaptırımın ya da cezalandırıcı bir tedbirin uygulanmasının orantılılığını ilgilendiren başka bir unsurdur.”

Yargıçlar ifade özgürlüğü hakkını kullanabilmelidir. Görevin gereği ve açıkça genel kamu menfaatini ilgilendiren bu tartışmalar ifade özgürlüğünün “yüksek derecede korunması” altındadır. Bu özgürlüğe karşı yapılacak herhangi bir müdahalenin sıkı bir denetime tabi tutulur. Devletlerin takdir hakkı vardır ama demokratik hukuk devletlerine “dar bir takdir payı” tanınmalıdır.

İçlerinde Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan yargı organı mensuplarının da bulunduğu yargıçlar cüppeleriyle kocaman salonlara güvenlik kontrolünden geçirilerek kendilerine ayrılmış oturma yerlerine cüppeleriyle oturacaklar, oturtulacaklar...

Tam bir paradoksla Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçe yapıldığı ve bu nedenle değiştirilmesi gereken kanunlar hakkındaki bilmem kaçıncı Yargı Reformuna görkemli bir görünümle tanık tutulacaklar…

Kabahati kendinde bulmayanlar…Alkışlar, alkışlar…

Önce ve sonra; sessiz ve sedasız. 

Çıt yok!

Henüz ifade özgürlüğü hakkında yargılama yetisi olmayanların düzene uygun rejimden yana saf tuttukları bir yargıdan yargıçların ifade özgürlüğü hakkını korumasını beklemek saflıktan öte nedir?