Geçtiğimiz hafta cinsiyet ayrımcılığına karşı oluşturulan eşcinsellerin Onur Yürüyüşü vardı pek çok ülkede. Bu yıl Onur Yürüyüşü Norveç’te bir gurubun silahlı saldırısıyla kana boyandı. Ülkemde Onur Yürüyüşü bu yıl da yasaklara takıldı. Güvenlik güçlerinin çeşitli semtlerde sert önlemler aldığı görülürken olayları izlemekle görevlendirilen gazeteciler her toplumsal olayda olduğu gibi yine tartaklandı, yine gözaltına alındı.

İster istemez aklınız tarihin eski sayfalarına takılıyor. İspanya’da Franco, Almanya’da Hitler, Şili’de Pinochet, Arjantin’de Videla gibi diktatörlerin kimi insan gruplarına, kökenlerine bakarak dünyada yaşamalarını uygun görmediklerine tanık olduk. Bu diktatörler ırkçılıkla tanımlanan tutumlarıyla pek çok insanın ölümüne neden olmuşlardır. Hedeflerinde Çingeneler vardır, hedeflerinde eşcinseller vardır, hedeflerinde Yahudi ırkı vardır. Ve kendi açılarından acımasız ırkçı savaşlarını onların kökünü dünyadan kazıyana kadar devam ettireceklerdir.

Dünyanın yetiştirdiği yüz akı insanlardan biriydi Şair ve Tiyatro Yazarı İspanyol Garcia Lorca. Diktatör Franco sırf eşcinsel olduğu için bu büyük yazar, şair ve sanatçıyı idam etti. Lorca tek bir örnek değil tabii. Dünyanın çeşitli ülkelerinde özellikle de II. Dünya Savaşı’nda insanlar büyük acılar çektiler. Zulümlere uğradılar. Aileleri, çocukları yok edildi. Şimdilerde gezegenimizin hemen her köşesinde hızla yükseliyor ırkçılık. Ülkeden ülkeye sıçrıyor.

Türkiye’de iktidarın hedefinde şimdi Kürtler var. Birçok ilde Kürtlerin sanat merkezleri basılıyor. Gazetecileri uydurma ihbarlarla gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Kürtçe şarkı söyleyen sanatçı gözaltına alınıyor. Seçimlerin söz konusu olduğu bir ortamda ırkçı kokular da ortalığa saçılıp duruyor. Halklar aynı toprakları paylaşmalarına rağmen birbirlerinden nefret eden topluluklara dönüşmeye başlıyor. Siyasi partilerin bile hızla bölündüğü ve ırkçılığa kaydığı bir dönemde halkların çeşitli kimliklere bölünmesi doğrusu gelecek için bir hayli ürkütücü.

Dünya şiirinin büyük ustalarından biridir Şilili Neruda. Şili’de 11 Eylül 1973 günü General Augusto Pinochet’nin düzenlediği ABD destekli darbeden sonra 23 Eylül günü evinde öldü Neruda. Ölümünün Pinochet’nin emri üzerine zehirlenmesinden kaynaklandığı 2015 yılında Şili hükümetince açıklandı. Neruda şiirin peşini hiç bırakmadı. İstedim ki bu yazıya onun ünlü bir şiiriyle son vereyim. Bazı şiirler vardır ki ne kadar sık yinelenseler o kadar değer katarlar edebiyatımıza. İşte Neruda’nın o muhteşem şiirlerinden biri “Buğdayın Türküsü” dilimize aktaran Hilmi Yavuz.

Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan

Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de

Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle.