Anımsarsınız,  Nâzım Hikmet’in bir şiiri  “Hava kurşun gibi ağır” dizesiyle başlar. Yaz mevsimi boyunca bu dizeyi yineleyip durdum. “Bağırıyorum bağırıyorum ama üzerimdeki yoğun basınçtan kurtaramıyorum kendimi. Bunaltan bir sıcak, aşırı nem, güneşi maskeleyen sürekli bir pus, zaman zaman da sert sıcak bir rüzgar. Tamam, küreselleşme öteki birçok şeyle birlikte gezegenimizin iklimini de bozdu diyelim. İyi de çok yeni değil bu bozulma. İnsanın aymazlığı ile yıllar öncesinden bugünlere geldi. Yenidünya düzeninin insanlığa sunduğu kötücül bir armağan(!) Sonra elimi şakağıma koyup düşünmeye başladım; havalar bir yana dünyada bozulmayan ne kaldı dersiniz? Hele de yaşadığımız coğrafyada. İnsanlar birbirini boğazlıyor acımasızca. Irkçılık ulus devletlerin baş belası. Elbette insanlığın da. Dinsel, mezhepsel savaşlar Orta Doğu’yu kan gölüne çevirdi. Ülkeme bakıyorum. Adı konmamış bir iç savaştır sürüyor. Askeri ile sivili ile hep gençler yitip gidiyor. Kocaman bir genç ölüler mezarlığı sanki yaşadığımız coğrafya. İktidarlarına muhalefet eden her bilim insanını, akademisyeni, gazeteciyi, yazarı, çizeri “terörist” diye damgalayan iktidarın sorumluları, şimdilerde terörün gerçek yüzü ile karşı karşıyalar. Faturayı da halklara ödetiyorlar. Barışı değil savaşı yeğlemenin onulmaz acısını yurttaşların omuzlarına bırakıveriyorlar. Seçim öncesi, yurttaşları kökenlerine, dinlerine, dillerine göre ayrıştırma, üzerlerinde baskı kurma çabası ise geçici iktidarın yeni kumpaslarından bir başkası. Kısaca hava hangi yöne baksak kara bulutları işaret ediyor. Bozulan elbet yalnız hava değil, emeklinin, emekçinin bütçesi, ülkenin iktisadi durumu, yurt dışında kaybolan ülke itibarıdır da aynı zamanda…    
    Havaların istikrarsızlığı kişisel sorunlarımızla da baş başa bırakıyor. Ölümlerle yatıp kalkan bir toplumun bireyi olmak kolay mı? Dertlerimizi anlatabileceğimiz bir Marko Paşamız da yok artık. Şairin dediği gibi gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Oktay Rifat’ın güzel şiirlerinden biridir karısına yazdığı dizeler. Bu şiiri paylaşacağım sizlerle, kendi yalnızlığımı da ortak ederek:
    
Karıma
Sofalar seninle serin
Odalar seninle ferah
Günüm sevinçle uzun
Yatağında kalktığın sabah

Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir