Zamanın kasabasında yani geçim sıkıntısı nedir bilmeyen, kendi kendine yeten, yetinmeyi de iyi bilen kasabalının, küçük şeylerden mutlu olduğundan, parayla pulla pek işinin olmadığından birçok kez söz etmiştim.

Kasabalı küçük şeylerden mutlu olurdu olmasına da bazı kasabalının mutlu olduğu bazı küçük şeyler zamanla alışkanlık haline gelir daha sonrasında da aşırı bir tutkuya dahi dönüşebilirdi.

Şimdilerde, yani iki üç nesil sonrasında da aynı alışkanlıkları devam ettiren kasabalı var mıdır?

Bilmiyorum.

O zamanlarda kuş beslemek küçük büyük genç yaşlı hemen hemen tüm kasabalının en fazla zevk aldığı en mutlu olduğu uğraşlarının başında gelirdi.

Bir yanlışlığa mahal vermemek, tarihi bir yanılgıya düşmemek adına baştan söylemekte yarar vardır.

Günümüzde önemli bir sektör haline gelen adına da Pet Marketler denilen yerlerde alınan satılan çeşitli renklerdeki Papağanlardan Muhabbet Kuşlarından sevimli Kanaryalardan söz etmiyorum.

Zaten o zamanlarda kuşların daha doğrusu evcil hayvanların alınıp satıldığı böyle yerlerde yoktu. Henüz o tip marketlerle tanışılmamıştı.

Kasabalıya kafeste kuş besleme denildiğinde, doğada doğup büyüyen, doğal ortamında beslenerek yaşayan yani şimdilerde adına kültür kuşları diyebileceğimiz kuşlar değilde Çembercik, Flurya diye bilinen kuşlar aklına gelirdi.

Kafeslerde bu kuşlar beslenirdi, bunlara en sevimli isimler verilirdi. Gönül bağları kurulur gönülden bağlanılırdı.

Elbette kanarya sevenler, bu kuşları besleyenler, onları çiftleştirip çoğaltanlarda vardı ama bizim sözünü edeceğimiz önemli! konular çok çok başka şeyler.

Kasabada Kanarya besleme işi denilince ilk akla gelenlerden birisi, kasabanın kıymetli evlatlarından öncelerde Dünya sinemasına çıkan kısa yokuşta fotoğrafçılık, sonralarda Yalı caddesinde Kazan Restoran adında içkili lokanta açan fotografçı İsmet’tir. Fotografçı İsmet dükkanında çeşit çeşit cins cins kanarya beslerdi. Onları çiftleştirirdi çoğaltırdı.

O kadarıyla da yetinmezdi.

Yeni doğan kanarya yavrularının bülbül gibi ötmelerini, o çok özel nağmeleri öğrenmelerini sağlayabilmek için gece yarısı teybini kolunun altına sıkıştırır yollara düşerdi.

O zamanlar kasabanın birçok yerinde, evlerin bahçelerinde, Bağlık, Sarıkorkmaz, Subaşı, Deli Hakkı taraflarında Pences köyü Abalı köyü eteklerinde korkusuzca gönüllerince şakır şakır, türlü türlü sesler çıkartarak öten bülbüllerin seslerini teybe kayıt eder, yeni doğan yavru kanaryalara bu sesleri dinletirdi.

Çarşı içindeki berberlerde kunduracılarda lokantalarda kahvehanelerde çay ocaklarında benzeri birçok işyerinde sözünü ettiğimiz bu kuşlar beslenirdi de yemeniciler çarşısındaki tüm dükkanlarda bir değil birden fazla Çembercik Flurya besleyenler vardı.

Aslında bu çarşıda kuş beslemeyen bir dükkâna da rastlamanız pek mümkün değildi.

Doğada, doğal ortamlarında yaşayan kuşları yakalamak onları kafeslerde besleyip yaşatmak beceri gerektiren zahmetli özel ekipmana özel yeteneğe sahip kişilerin işidir.

Çok şükür ki zamanın kasabasında böyle özel insanlar vardı!

İşlerinin erbabıydılar!

Kasabanın gururu sayılırlardı, bu alandaki arz açığını kapatırlardı!

Kasabalı onları hiç unutmadı, her zaman şükranla ve minnetle hatırlamaktadır!

O yıllarda kasabanın mahalleleri köyleri bağı bostanı tarlaları havası suyu bu kuşların yaşam alanları olabilecek koşullar adına çok uygundu çok müsaitti.

Kadı Tarlası, Kemer köyü tarafları Kestaneci köyü etekleri Meydanbaşı çayırları Gülüç Kepez Ören köylerinin etekleri ağ kurup kuş yakalamak için çok uygun yerlerdi.

Uçsuz bucaksız doğada gönlünce yaşayan kuşu yakalamak özel bir yeteneğin yanında ekipman da gerektirir! diye söylemiştik.

Olay basit bir olay değildir, öncesiyle sonrasıyla tam bir ekip işidir! Tecrübe ve disiplin pek çok uğraşta olduğu gibi bu özel işteki başarının en önemli faktörleridir!

Kasabada bu işe hevesli olan birçok kişi vardı ama üstatlık mertebesine ulaşmış, herkes tarafından bilinen tanınan becerileri ve tecrübeleri tartışmaya kapalı bir iki kişiden söz etmemiz gerekirse.

Öncelikle Katırcı Ziya’yı ve Zungur Mahallesi sakinlerinden Kandilli ’nin ve kasabanın önemli ses sanatçılarından Erturan Akdeniz’i ayrı bir yere koymamız, bu konudaki haklarını teslim etmemiz kasaba adına önemli bir görevdir.

Tekrar etmekte fayda vardır, Çembercik ve Flurya yakalamak için teçhizat, zamanlama ve tecrübeli bir ekip çok önemlidir. Bu iş sabır ve dikkat gerektiren tam bir takım çalışmasıdır!

Özel bir çalışma gerektiren uğraştan! biraz bahsetmemiz gerekir.

Bu zorlu çalışmada başarı için çok önemli birkaç olmazsa olmaz vardır ve bunları iyi bilmemiz gerekir ama bununla yetinemeyiz, ayrıntılarını kadar inerek inceliklerini çok iyi öğrenmeliyiz ki tarihe eksik bir kayıt düşülmesin!

Öncelikle

Her şeyden sorumlu olan ekip başı: (aynı zamanda takımın tek seçici ve kaptanıdır), kuşu ağa yönlendirecek (gıdıklayacak) mahalle çocuklarından kurulu ekibini, en önemli teçhizat olan ve aksaksız işleyecek ağ takımını, kuşları ağa çağıracak deneyimli kafes içerisindeki bir veya iki çığırtkan kuşu, yine işini iyi yapan bir padalya’ yı ve ağın içine yerleştirilecek kuşların sevdiği dikenleri ve en son da çangal seçimini çok titizlikle ve en iyi şekilde yapmak zorundadır.

Katırcı Ziya’nın da Erturan Akdeniz’in de stoklarında! Her daim av mahallinde kurulmaya hazır, yıllık bakımları eksiksiz yapılmış birkaç ağ takımı hazır bulunurdu.

Evlerindeki kafeslerde besledikleri onlarca kuştan bir ikisini seçip av mahallindeki ağa yakın yerlere yerleştirerek etraftaki kuşları ağa çağırmak işin önemli bir tarafıdır, fakat onlar için ise işin en kolay yanı olurdu.

Çünkü ellerinde her an bu göreve hazır onlarca kuş bulunurdu.

Doğada serbestçe ötüşen, uçuşan kuşlar, av başlayıp ta ötücü çığırtkan kuşların cazip ötüşleriyle ağın etrafındaki dikenlere çalılıklara yayıldıklarında, onların arka taraflarına dolanıp hafif hafif hareketlerle ağın içine yönlendirmek (gıdıklamak) için de tecrübeli bir ekip gereklidir.

Heyecanlanmamak, sert ve ani hareketlerden kaçınmak, takım kaptanından gözünü ayırmadan onun sessizce ufaktan yaptığı el ve baş hareketleriyle verdiği komutlara itirazsız uymak önemlidir.

Neyse ki mahallelerinde bu işi çok rahatlıkla yapabilen, zaman içinde oldukça deneyim kazanmış birkaç çocuğu bulmak hiçte zor olmazdı. Mahalle çocukları av sonunda kendilerine de verilecek birkaç kuşun hayaliyle bu önemli göreve her zaman hazır ve nazır olurlardı.

Ağın içerisine dikenlerin üstüne konuşlandırılan kanat tüyleri yolunmuş uçamayan adına Padalya denilen kuşun cazibesi çok kıymetlidir, ağın yakınındaki çangal adı verilen yapraksız ağaç dalına gelen kuşları kendi yanına, ağın içine getirmek onun görevidir.

Elbette tutulan her kuşun kafeslere alınıp beslenmesi mümkün olamayacağına, içlerinden en iyi kuşu seçmek de herkesin harcı olamayacağına göre,

Bu işin bir bilenini bir eksperini bulup beslenecek kuşu onun onayından geçirmek gerekirdi.

Bu konuda bilgelik mertebesine erişmiş kasabanın özel şahsiyetinden birisi ve en önemlisi Kahveci Refik’tir.

Onun ağ kurup kuş yakalama uğraşını bırakalı uzun yıllar olmuştu. Ama o geçmişten gelen büyük tecrübesiyle havada uçan kuşların kaç aylık, kaç yaşında olduklarını! erkek mi dişi mi olduğunu! yakalandığında kafeste yaşayıp yaşamayacağını nerdeyse gözleri kapalı anlarlardı

Zaten kuşu görür görmez,

Ya, buna iyi bak arada bir yarım yumurta ver, Azaklı Oğlundan şu yemi al derdi, ya da bunu nerden buldun be, sal bunu sal derdi

Tutulan iyi görünümlü kuşların önce ona getirilip gösterilip huzura çıkartılmasının nedeni de buydu. Bu konudaki tespitlerinde yanılmazdı, güvenilirdi tam anlamıyla bilirkişiydi, uzmandı eksperdi.

Kasabanın bu özel kişileri yıllar geçtikçe belki kuş yakalamaya eskisi gibi gidemez oldular zamanla bu keyiflerinden vaz geçmek zorunda da kalmışlardı ama evlerinde Çembercik Flurya beslemekten hiç vaz geçmemişlerdir.

Ekip yıllar sonra bir gün yine toplandı, bir taraftan masayı kurup eski günleri yad etmek bir taraftan da uyarına gelirse bir iki Çembercik yakalamak için Akçakoca Akkaya taraflarının yolunu tuttu.

Ağ da masa da kurulmuştu, mangal da yakılmış sohbet de koyulaşmıştı. İleride kendileri gibi kuş tutmaya gelmiş görüntüsünü veren İstanbul plakalı bir aracın yanından yanlarına doğru bir kişinin geldiğini gördüler.

Birbirlerine baktılar birazda ürktüler. Gelen bir insan olamazdı kendilerine doğru adeta bir dev geliyordu.

Dev, yanlarına kadar geldi, aşağıdan yukarıya yukarıdan aşağıya bu insan görünümlü devi süzmeleri birkaç dakika sürdü.

Dev, ne yapıyorsunuz burda? diye sordu.

Hepsinin nutku tutulmuştu.

İçlerinden biri iyice kıllanmıştı, tren bekliyoruz sen ne yapıyorsun? dedi.

Dev pek aşağı kalacak gibi değildi bende istasyonu arıyorum dedi.

En küçük olanları bu dev adamdan gözünü alamıyordu, bunu dev adam da fark etmişti. Yine sordu beni birine mi benzettin?

Dayanamadı abi ben seni tanıyorum da düşünüyorum taşınıyorum bir türlü çıkartamıyorum.

Abi sen kimsin ya? Dedi.

Dev, ben Beşiktaşlı Battal’ım dedi.

Mahcubiyet ve şaşkınlıkla birlikte kendi hafızalarına isyanları kısa sürdü.

E kolay değildi ki karşılarında Türk basketbolunun milli takımın efsane oyuncularından, Beşiktaş basketbol takımının unutulmaz kaptanı, gururu Battal Durusel duruyordu.

Az evvel tren bekliyoruz diyen, vay be Battal abim Kaptanım diyerek dev’e sarılmaya kalksa da ne elleri boynuna uzanabildi nede kolları belini kavrayabildi.

Masalarına davet ettiler, yenildi içildi esas konuya gelindi.

Efsane Kaptan Battal, arkadaşlar benim ve arkadaşlarımın en büyük merakı, hobisi nerede olursa olsun en iyi fluryaları bulup yakalamaktır. Dünyanın birçok yerini geziyoruz bu kuşlardan tutuyoruz.

Sizin kasaba civarında yaşayan Fluryaların methini duyduk, ülkenin en iyi fluryalarının bu bölgede olduğunu da biliyoruz, buralara da birkaç kez geldik ama aradığımız kuşa bir türlü rastlayamadık, dedi

Yine içlerinde en küçük olanı.

Battal abi, siz o kuşları burda bulamazsınız buralarda yakalayamazsınız, isterseniz biz sizi onları yakalayabileceğiniz yerlere götürürüz dedi.

Önce Alaplı Eleşler köyü mezarlığının alt taraflarına gittiler.

Fluryacı’lar onlarca kuş sesinin içerisinden tek bir kuşun sesine dikkat kesildiler adeta nefeslerini tutarak dakikalarca dinlediler.

İşte bu kuşu arıyoruz dediler.

Büyük bir uğraşla onu yakaladılar.

Sonrasında Kızılca Pınar tarafına geçtiler. Orada da her tarafta öten yüzlerce Flurya kuşunun içerisinden bir iki tanesini seçip yakaladılar.

Kim bilir kaç kez hüzünlenen, mutlu olan, kendisiyle birlikte tüm ülkenin sevindiği veya hüzünlendiği sayısız anısı olan Büyük Basketbolcu efsane Beşiktaşlı Kaptan Battal Durusel’ in aradığı kuşları yakaladığındaki keyfi mutluluğu görülmeye değerdi

Kim olursa olsun bazen çok küçük şeyler de insanların mutlu olmaları için keyiflenmeleri için yeterli olabiliyor.

Herhalde şair o sebepten söylemiştir.

Yaşamak güzel şey be kardeşim.

Nuri ÖZTÜRK / SAPANCA