Aslında ülkemde sıkıntılı günlere karşılık azımsanmayacak ölçüde iyi şeyler de oluyor. Mesela Türkiye Barolar Birliğinin seçimlerinin özgür, bağımsız, hukukun üstünlüğüne inanan avukatlar tarafından kazanılması gibi. Ya da Cumhuriyet gazetesinde haksız bir biçimde işten çıkartılan sekiz meslektaşımızın yeniden görevlerine dönmeleri gibi, Mersin mitinginde yurttaşların acil seçim istemlerini duyurmaları gibi. Ve de beş yıldır gazete yazılarını özlediğimiz Usta Yazar Umur Talu’nun ‘Duvar’da yeniden haftanın beş günü okurla buluşması gibi. Umur’un varlığı kan kaybına uğrayan gazeteciliğimize yeni bir umut, yeni bir heyecan getirecektir mutlaka.

Kısaca, yurttaşımız da sanıyorum ki uzun bir süreçtir daldığı derin uykudan uyanıyor, kıpırdanmaya başlıyor, kendine geliyor. Onca puslu, karanlık ve depresif havalardan sonra aralık ayında bile güneş yüzünü göstermeye başladı. Güneşli günler yakın dercesine.

Umutlu olmak, yüzümüzden gülümsemeyi eksik etmemek güzel de, etrafımızda dolanan yanlışları, yurttaşlara yapılan baskı ve zulümleri, ekonominin vardığı çöküntüde ayakta kalma uğraşı veren insanlarımızı, varlığı nicedir süren adaletsizliği, hukuksuzluğu, hak ihlallerini görmezden mi geleceğiz. Elbette ki hayır. Daha özgür, daha yaşanası bir toplum için mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz; gazeteciler, yazarlar, hekimler, avukatlar, akademisyenler, sanatçılar, bilim insanları, işçiler, emekçiler el ele omuz omuza…

Benim yaşdaşım kuşak İkinci Dünya Savaşı’nın acılarını, yokluklarını da görmüştür. Prof. Dr. Afşar Timuçin bir öyküsünde kullandığı tümcede şöyle der : “Biz nüfus cüzdanında ‘Ekmek karnesi verilmiştir’, ‘Kaput bezi verilmiştir.’ damgası bulunan bir kuşağız.” Aslında o yokluk içinde çok iyi de bir eğitim aldık. Lafı dönüp dolaşıp lise eğitimimize getirmek istedim. Lise çağımızda mantık, psikoloji, felsefe, güzel sanatlar ve jimnastik türü dersler de gördük. Özellikle felsefe ve psikoloji dersleri kişiliğimizin oluşumunda çok büyük yarar sağladı. Sonraki yıllarda hâlâ kitaplarını, yazılarını büyük bir keyifle okuduğum felsefeci dostlarım da oldu. Bunlardan biridir Prof. Dr. İoanna Kuçuradi. Kuçuradi felsefenin yoğun koridorlarına daldığı ilk yıllarda üniversitede şiir de yazmaya başlamış. Bu şiirler arkadaşlarının yüreklendirmesiyle “Perdenin Arkası” başlıklı kitapta hem Yunanca hem de Türkçe olarak toplanmış. Yazımı sonlarken bu kitaptan bir şiiri okurlarımla paylaşmak istedim. Sevgili Hocama saygılar sunarak: “Kapılar” Çeviri: Kornilia Çevik Bayvertyan

Onun için burayazindana geldik.naralar ve zafer çığlıklarıylagece vaktiona kapıyı açalım diye.Bizim için ödüyor.Açılan her kapıbir başka kapıyı kapar hep.

Naralar ve zafer çığlıkları,tavus kuşlarının matem çığlıklarıoynatmaz bir dağı yerinden,ne de aslan böğürmelerigece boyu.

Ellerin kızgın alınlarıserinletse ne yarar,ekmeğini kuşlarla,giysilerini serserilerlepaylaşsan, neye yarar.