Siyaset-medya ilişkilerinin her geçen gün biraz daha yozlaştığı ülkemde gazetecilik yapmak başlı başına bir sorun haline geldi. Yıllardır değişmeyen kısır bir döngü içinde dolaşıp duran, içi boş fikirlerin havada uçuştuğu bir ortamda yazacağınız her cümle mutlaka daha önce de yazıya geçmiş ısrarla üzerinde durulmuş ama sonuç alınamamış bir metin olarak kalacaktır. Günümüzde neyin haber olup neyin haber olmadığı hâlâ tartışılıyorsa, demek ki gazetecilik konusunda pek çok eksiğimiz varmış. İktidarın dümen suyunda hız alan ana akım medyanız varsa ve o medyanın okuru günbegün azalıyorsa ana akım medya patronlarının ve yayın yönetmenlerinin ellerini şakaklarına koyup uzun uzun düşünmeleri gerekir.

Örneğin, 7 Ağustos Pazar günü HDP’nin Maltepe’de düzenlediği miting okurdan gizlendi. Çok renkli, cicili bicili ilaveli gazetelerin hiçbirinde yer almadı bu haber. Ülkenin legal bir partisi olan HDP’nin genel başkanı ya da eş başkanı o mitingde ne demişti? Genel seçimler yaklaşırken hiç mi önemi yoktu orada konuşulanların? Her gün Cumhur İttifakının, Millet İttifakının okuru hiç ilgilendirmeyecek söylemlerini bile manşetlere çıkaran ana akım medyanın yöneticilerine sormak lazım. Bir daha sormak lazım HDP mitinginin haber değeri hiç mi yoktur? T24, Birgün, Evrensel bu mitingi okurlarına duyururken bir gazetecilik yanlışı mı yapmışlardır? Yoksa onların yaptığı habercilik evrensel yayın ilkelerine uygun bir gazetecilik midir? Ki bana göre de öyledir.

Öte yandan iktidar seçimler arifesinde hem yazılı hem görsel basında ama özellikle de sosyal medyada bir takım kısıtlayıcı önlemlerin peşinde. Halkın okuma, sorgulama, eleştirme haklarını yok sayan bir tutum içinde kendilerine yeni bir alan açmanın çabasını taşıyor. Öyle bir alan ki, pembe haberlerle donatılmış, salt iktidarı öven, iktidarın faaliyet ve söylemlerine yer veren geniş bir boşluk! Dezenformasyonu, manipülasyonu öyle başka yerlerde aramaya hiç gerek yok, tümünü bu boş alanda bulabilmeniz mümkün.

Sevgili okur, siyaset-medya sarmalında ülkemde yaşananlara dair yazmaktan, konuşmaktan çok ama çok sıkıldım. Deneme tadında başka şeyler yazayım istiyorum. Sanattan, şiirden, resimden, tiyatro ve sinemadan konuşalım istiyorum. Ne var ki, medya-siyaset ve sermaye bencileyin düşünenleri öyle bir dört duvara koydular ki, yazsak, çizsek, konuşsak da sesimizi duyan yok. Sessizlik toplumun büyük çoğunluğunun beynine girmiş. Onun için ne desek yanlış anlaşılmasın, umutsuz değilim, ama toplumumuza kurulan bu tuzaklardan çıkabilmenin pek kolay olmadığının da bilincindeyim. İoanna Kuçuradi Hoca’nın da dediği gibi “Karşımızda bizi dinleyen iki üç kişi de olsa anlatmaya, yazmaya, çizmeye devam edeceğiz”.

Varlık Yayınları ülkenin en eski kültür yayınlarından biri. Günümüzde de düşünce ve edebiyat üzerine yazılarıyla kendini gösteriyor. Işıklar içinde yatsın Enver Ercan. Uzun yıllar Varlık Yayınlarının yöneticiliğini yapmıştı. Geçenlerde kitaplığımı karıştırırken Enver Ercan’ın hazırladığı “Varlıkta İlk İmzaları” başlıklı kitabı buldum ve yeniden okumaya koyuldum. Bugünkü şiiri de Enver Ercan’ın hazırladığı kitaptan seçtim. Şair Şükrü Erbaş’ın 1978 yılında Varlık’ın 845. sayısında yayımlanan “SEVİ DOSTLUKTUR” şiirini birlikte okuyalım.

"İçimde bir fide var

Kökü sevi dalı sevi

Yemişleri sevidendir

Bir serince gölge verir

Yaprakları yeşilcedir dostçadır

Dalları var çiçek çiçek

Çiçekleri dostluk gibi akçadır

Damla damla sızan kanla

Besledim ben fidemi

Fidem dal dal filiz verdi

Tomurcuklar güne durdu

Akça güller vermeye

Hey insanlar dost insanlar

Elleriniz varmaz mı

Uzanıp da dermeye?"