İlkokul çağındayken “23 Nisan neşe doluyor insan” sıkça söylediğimiz okul şarkılarından biriydi. Ne var ki aradan geçen yıllarda Mustafa Kemal’in çocuklara armağanı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı devlet katında büyükler tarafından sıradan savma törenlerle geçiştiriliyor. Gelin görün ki günümüz Türkiye’sinde Hak-Hukuk-Adalet için alanlara çıkan lise ve üniversite öğrencileri polis ablukasında gözaltına alınıyor ve tutuklanıyorlar. Cumhuriyetin kazanımlarını bir bir kaybeden ülkem şimdi de gençlerin bayram sevincine bile ortak olamıyor çok yazık! Siyasallaşan yargının da etkisiyle ve iktidarın İstanbul fobisi yüzünden bu yıl güzel baharın da tadına varamadık. Ne ağaçların patlayan bahar güzelliğine, ne de baharın insan ruhunu arındıran saflığına erişebildik. Yenilenen bir dünya bekliyorduk, tersine dünyamızı karartmaya sözleşmişçesine totaliter rejimlerin ağırlığı çöktü üzerimize. Şimdi kesilen, yakılan ağaçlar, ormanlar, kuruyan göllerimiz, rant uğruna yok edilen yer altı servetlerimiz. Bütün bunların yanı sıra doğal afetlerden can kaybına uğrayan insanlarımızdan da söz etmemiz gerekiyor.
Ülke insanını refah içinde yaşadığına inandırmaya çalışan bir iktidarımız var karşımızda. TRT bültenlerinde, yandaş medyada ekonominin düze çıktığından, enflasyonun inişe geçtiğinden sık sık söz ediyor bakanlarımız. Oysa çarşı, pazara inip yurttaşın ucuz bir mal alabilmek için, ucuz bir biçimde karınlarını doyurabilmek için nasıl kuyruklara girdiğini görmesi gerekir o pembe tabloyu çizen kişilerin. Kısaca iktidar erki aklımızla dalga geçiyor. İstanbul Erkek Lisesinde bir fizik hocam vardı. Yalnız sınavlara çalıştığımı fark eder ve orta halli bir not verirdi karneme. Arkasından da nasihatini esirgemezdi. “Taşıma suyla değirmen dönmez evlat.” Şimdi aynı sözü Mehmet Şimşek’e söylemek lazım. “Taşıma suyla bu Türkiye’nin de ekonomisi dönmez.” Şu anda ülkenin tümünde açlık, sefalet ve yoksulluk kol geziyor. Kiraların yüksekliğinden İstanbul’dan hızlı bir kaçış başladı. İşçiler, emekçiler ve memurlar ayın sonunu nasıl getireceklerini bilemiyorlar. Bu yazdıklarım muhalefet olsun diye değil, aynen ülkemde yaşanan gerçekler.
Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli’yle birlikte şiirde “Garip” akımını başlatan değerli bir edebiyatçımızdı. Her üçü de şiirimize büyük katkılar verirken bir yandan da dünyaca ünlü şairlerden yaptıkları çevirilerle edebiyatımızı zenginleştirdiler. ’50’li yıllarda ise sansürün kendini gösterdiği bir dönemde öyle “hürriyet” “eşitlik”, “adalet” üzerine yazmak kolay değildi. Ama Garip’çiler bunun da bir yolun bulmuşlardı. İşte size Oktay Rifat’tan bir örnek: “ Yalancı Dolma”
Şu zeytinyağlı dolma
Yemek değil rezalet
Rezalet rezalet.
HÜRRİYET MÜSAVAT ADALET