Sistemin sorunları çizilen sınırlarla, özgürlükler gücün sınırlarıyla çizilemez.

Yaşadığımız bir gerçeği anımsayalım…Osman Kavala yargılandığı davadan hakkında beraat kararı verildi, kararla tahliye edildi. Tahliyesi ardından yeniden tutuklandı ve kısa bir süre özgür kaldı, özgürlüğü geri alındı. Hala hapiste…

Yaşadığımız bir başka gerçek daha var…İki defa bir günlük özgürlük verildi, geri alındı… Bu iki kez özgürlük, iki kez yeniden tutuklanmanın sahibi Marmara Cezaevinde hapis tutulan Avukat Selçuk Kozağaçlı…İki kez tahliye edildi, iki kez hemen ertesi gün tekrar cezaevine konuldu. En son 16 Nisan’da tahliye edildi, 17 Nisan’da Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine yeniden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Yeniden tutuklanması kararına karşı yapılan itiraz ise gerekçesiz reddedildi.

Son gerçeklerden birisi halen hastanede tedavisi süren Ayşe Barım, Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olarak 27 Ocak’ta tutuklandı. Marmara Cezaevi’nde ağır sağlık sorunları yaşadı. 1 Ekim 2025 tarihinde, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yurt dışı çıkış yasağı ve ev hapsi şartıyla tahliye edildi. Savcılığın itirazı üzerine İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden tutuklanmasına karar verildi. Hapishane için hastane kapısında bekliyorlar…

Hapis tutulmak veya hapishanede kalmak sadece hapis yatanın bildiği bir gerçektir.

Cezaevinden salıverilebilirsiniz, ama sonra tekrar tutuklanabilirsiniz. Hem de salıverilme kararından hemen sonra veya bir gün sonra…

Yargılayan asıl mahkeme tutukluluk halini kaldırıyor, yanındaki mahkeme itiraz üzerine tekrar tutukluyor. Vicdan ve adaleti bir kenara koyun, hangisi karar doğru? Hangisi hukuk?

Mahkeme tutuklunun salıverilmesine karar vermişse, hemen sonra aynı kişinin tutuklanmasına aynı suçlamalardan dolayı başka mahkeme karar verilebilir mi? Nasıl oluyor da böyle olabiliyor?

Durum kanuna uygundur… Kanun, düzene uygundur, düzen kanuna…

Bu düzen sisteme uygundur. Sistemin düzeni, siyasal güç kullanmanın yargısal halidir.

Bu durum hukuka, adalete, özgürlüklere ve insan haklarına aykırı olabilir, ama kanuna uygundur…Hiçbir yoruma izin vermeyen bu hukuksuzluklar ceza hukuku düzeninin sistemidir.

Asıl sorun; bu döngünün sistem sorunu olmasıdır. Kanun koyucuların tercihi budur. Şaşırmak nafiledir. Çözüm bulunmalıdır. İnsana karşı kullanılan bu sistem özgürlüklere karşıdır.

Tekrar yazalım…Nasıl bir kanuni düzen, nasıl bir hukuk?

Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 104/(1)’e göre; şüpheli soruşturma aşamasında veya ceza davası açıldığında yargılama (kovuşturma) sürecinin her aşamasında, her zaman hakkındaki tutuklama kararının kaldırılmasını ve salıverilmesini isteyebilir. Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir.

CMK 104. Maddesinin (2) fıkrasına göre; “Şüpheli veya sanığın tutukluluk halinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Bu ret kararına itiraz edilebilir”.

İşte sistemin ortaya çıkmasına neden olan ikinci cümledir.

CMK’da yazılı yukarıdaki bu eski düzenlemeye göre şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına yapılmış olan itirazın reddine karar verilirse; bu ret kararına sadece sanık veya şüpheli itiraz edilebilirdi (Fıkra 2).

2017 yılından önce bu tür kararlara, Savcılık tarafından itiraz hakkı yoktu.

Ret kararına “itiraz hakkı” sadece sanık ve şüpheliye tanınmıştı. Ne değişti?

Olağanüstü Hal döneminde esaslı bir sistem değişikliğine gidildi.

Artık Savcılıklar bu tür tahliye kararlarına itiraz edebiliyor…

696 sayılı KHK’ nin 93. Maddesiyle CMK’nın 104 ünce maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki “Ret kararına” ibaresi “Bu kararlara” şeklinde değiştirilmiştir (R.G 24 Aralık 2017 Pazar-30280). 01.02.2018 kabul tarihli 7079 sayılı Kanunla bu değişiklik aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.

Kanun kanundur diyenlerin sistemi gelince düzen değişmiştir. Hukuka ve insan haklarına aykırı görülebilir ama bu aykırılığın çok önemli olmadığı anlaşılıyor. Artık tahliye kararlarının ardından çok sık itiraz ediliyor ve kişiler yeniden tutuklanıyor…

Ancak örneğin sanıkların ve avukatların yaptığı tutukluluk halinin devamına dair kararlara yapılan itirazlar ise kabul görmüyor ve itirazı inceleyen mahkemeler talebin reddine karar veriyor…Savcılık itiraz ederse, tahliye kararı kalkıyor ve yeniden tutuklama kararı veriliyor.

İtirazda iki kelime (ret kararına) deyişi kaldırıldı, yerine iki kelime geldi “Bu kararlara”…

Böylece 696 sayılı KHK ile Ceza Muhakemesi Kanunun 104. Maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan bu değişiklikle “salıverilme kararlarına” itiraz hakkı genişletilmiş oldu ve Savcılıklara itiraz yolu açıldı. Basit bir değişiklik gibi gözüküyor ama savcılık itirazları fark edilir oldu…

Bir mahkeme hakkınızda salıverilme kararı verir ve cezaevinden tahliye edilebilirsiniz!

Sonra tekrar tutuklanabilirsiniz. Hiç şaşırmayın!

O zaman artık tutukluluk esas, özgürlük istisnadır ve böylece sistem tıkır tıkır işliyor.

Ulusalüstü sözleşmelerde kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı; kişi özgürlüğünün tüm keyfi müdahalelere karşı korunması demektir ve özgürlük olağanüstü hal zamanında bile korunur.

Gücün kullandığı yetki hukuka uygun olsa bile; eğer kişinin özgürlüğünün sınırlandırılmasında “ölçü” aşılmışsa, orantısız kullanılmışsa, kişi haksız olarak tutulmuşsa, kanuna aykırı gözaltına alınmışsa, hukuka aykırı nedenlerle soruşturmaya uğramışsa ve ceza hukuku kişinin temel hak ve özgürlükleri aleyhine “kötüye” kullanılmışsa; Habeas Corpus vardır. Hukuka aykırı olarak özgürlüğünden mahrum bırakılmış bireyin bir an önce hürriyetine kavuşmasını sağlamayı amaçlayan, antik kökenli “ortak hukuk” emridir. Bir mahkeme ya da yargıç tarafından çıkarılan bu emir; gönderildiği kişi ya da kurumdan gözaltında tuttuğu kişiyi belirli bir amaçla mahkeme önünde hazır bulundurmasını isteyen yazılı ve yargısal emirdir. Habeas Corpus, hukuksuzluğa dur demektir.

Habeas Corpus, başkasını alıkoyan bir kişiye, alıkoyduğu kişiyi serbest bırakmasını veya mahkemeye bu alıkoyma için geçerli hukuki sebep göstermesini emretmek suretiyle, alıkoymanın hukukiliğini araştırmayı hedefleyen “ayrıcalıklı” bir mahkeme emridir. O halde antik dönemden beri hukukun ortak emri olan Habeas Corpus özgürlükler adına yerine getirilmesi gereken emirdir.

Ceza hukukunda verilmiş salıverilme kararlarına “itiraz” kanuni olarak savcılıkların hakkıdır! Doğru mudur, değil midir? Özgürlükler hukukunda yeri var mıdır yok mudur? Tartışmak gerekiyor.

Asıl sorun demokrasi ve özgürlüklerin sınırlarını çizme gücünü elinde tutan yargının durumudur. Durum çok düşündürücüdür, ama vahimdir! Böylece bu yargı sisteminin yarattığı insan hakları ihlallerinin önlenmesi aynı yargı sistemi içinde kalarak çözülemez, çözülmüyor.

Yaygın kanaate göre; bu sisteminin anladığı ve uyguladığı ceza hukuku insanları her hal ve şartta tutuklamaktır. Tahliye kararlarını kaldırmak, tutuklamayı esas kabul etmektir. Bu yargı sistemi endişe yaratıyor, korkutuyor. Hukuki güvenlik ve özgürlük sağlamak yerine güvensizliği yaygınlaştırıyor. Tutuklama, kişi hak ve özgürlüğüne zorla getirilen sınırlandırmadır. Ancak insan temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasının bir sınırı vardır. Bu sınır insan onurudur ve insan yaşamının korunmasıdır.

Yargı ve yargının zor kullanma gücü; temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesine, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin Anayasa’da, sözleşmelerde ve kanunlarda öngörüldüğünden çok daha geniş ölçüde sınırlandırmalara uğratılamaz, böyle bir güç kullanma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz. Temel insan hak ve özgürlüklerine getirilen sınırlandırmalar ancak öngörülen amaçlar için uygulanabilir. Yargının özgürlükleri sınırlandırma gücü özgürlükleri yok etmez, edemez. Yargının; önce kendisini, sonra adaleti, herkesin hukukunu, vicdanları, özgürlükler ve kişi güvenliğini ve en başta temel insan haklarını koruması Habeas Corpus emridir.

Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi kararında yazılı olduğu gibi İnsan Hakları gibi bütün insancıl hukuk corpus’unun özü de cinsiyeti ne olursa olsun her kişinin insanlık onurunun korunmasına dayanır. İnsanlık onuruna saygı genel ilkesi, …uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukunun varlık sebebidir. Gerçekten de çağımızda bu ilke uluslararası hukukun bütününe nüfuz edecek kadar önem kazanmıştır.” (Öktem, Emre, Terörizm İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları. 2007 Derin yayınları Sayfa 414)

Kanunlarımız, hukukumuz bir yanda dura dursun… Asıl önemli olan tarihi temellere dayalı ve hatta antik çağa ait ama insanla ve insancıl hukukla ilgili, insan onurunun ezilmemesi, çiğnenmemesi için başta kişi özgürlüğü ve kişinin hukuki güvencesini esas alan uluslararası hukuk metinlerini yol gösterici olarak kabul etmeliyiz.

Onlardan birisi Habeas Corpus… Bir tutuklamanın yasallığını yargıç kararına bağlayan habeas corpus 'tur. Gücün kullandığı yetki hukuka uygun olsa bile; eğer kişinin özgürlüğünün sınırlandırılmasında “ölçü” aşılmışsa, orantısız kullanılmışsa, haksız tutulmuşsa, kanuna aykırı gözaltına alınmışsa, hukuka aykırı nedenlerle soruşturmaya uğramışsa ve ceza hukuku kişinin temel hak ve özgürlükleri aleyhine “kötüyü” kullanılmışsa Habeas Corpus vardır.

İnsan hakları ve hukukun kendisi insan özgürlüğünün korunmasındaki en önemli adımlardan biri olan antik değere sahip Habeas Corpus; insanı, onun yaşamını ve insan onurunu korur.