Çok ciddi işlerin arasında geçen ömrümüzde acaba daha başka neler var?

Vakitler geçiyor, hayat devam ediyor. Gerçeklerini topla, cebine koy…

Önce sokak kıyafetlerini giy, sokağa dönme vaktidir.

Gerçeklere yer aç…Yanına çok az şey alabilirsin, ağırlık yapmasın.

Üstünde telefon numarası yazılı 200 lirayı cebinden çıkar, bir de yedi defa katlanmış kâğıt parçasını. Kâğıdı yırtıp at. Parayı da bahçede bir ağacın dalına asmadan önce üstüne “Sokak özgürlüktür, özgürlük sokaktadır” yaz… Sonra parayı ağacın dalına as.

Kediler var… Sokakta yaşayanları, evde yaşayanları var…

Sokakta yaşayan kediler de sokakta yaşayan insanlar gibidir. Evi yok, arabası yok, cep telefonu yok.

“Neyse ki yeni işletmem için kartondan bir tabela yapabildim. Büfeciden emaneten alıp geri vermediğim kalemle üstüne “ Kedi Sırtı Okşatmacısı – 10 TL” yazarak “Haydi bismillah”, dedim. İstiklal caddesinde tabelayı önüme koyup duvara yaslanarak oturdum”

Kedilerin kulağında otuz iki kas varmış…

Gülmek için on yedi adaleye, surat asmak içinse kırk üç adaleye ihtiyaç vardır. “Yani, teknik olarak surat asmak, gülmekten zordur” yazmış Jamal…

“Adım Jamal” diyor. Annesi adını yanlışlıkla Cemal koymuş, O düzeltmiş, Jamal yapmış.

Kirden kararmış elleri var! Sokaklarda yaşayanlardan birisi.

Sokakta yaşamayan birisi var, köken olarak Ararat’lı. Onun annesi de adını yanlışlıkla İris koymuş o düzeltmiş; olmuş Arus…

Abilerin en hası! Jamal’ın can dostu. Kocaman köpek; adı Halil Abi…

Halil Abi, Jamal ve Arus…

Sonra meyhaneci Rüstem, hükümet kadın Huri Abla ve daha birçoğu…

Hepsi sokaklarda yaşıyorlar ve birbirlerini tanıyorlar…

Jamal diyor ki; “Beyoğlu’nda sokakta yaşayan hepi topu yirmialtı kişiyiz. “ulusumuz” pek kalabalık değil, yani. Aramızda arıza tipler olsa da genelde hepimiz birbirimizi tanır, kollarız.”

Sokakta yaşayanlar; sıfırda birbirine eşitler…

“Normalde sokak insanları mecburiyetten de olsa kendi aralarında dayanışmacıdır, kollarlar birbirlerini. Sokakta yaşayanın Kürdü, Türkü, Arabı, mezhebi, meşrebi önemli değildir bizim sınırsız, tel örgüsüz dünyamızda. Yoksulluk ve dibe vurmuşluk her sokak insanını sıfırda eşitler.”

Sokakta yaşayanlara dair romanın dumanı tütüyor. İsli kokusu, insanlara sinmiş…

Ama koku deyip geçmeyin çünkü; çok kıymetli ve bir o kadar iyi…

“Çoğu zaman sırtımıza bir görünmezlik pelerini geçirmişçesine kayboluveririz, hem de herkesin gözü önünde. Kokumuz olmasa varlığımızın farkına bile varmazlar, yaşadığımızın tek kanıtı gibidir kokumuz. Ne kadar kokarsak, o kadar iyi.”

Beyoğlu’ndan Kadıköy’e göçmüş birisi, herkes sözünü dinliyor. Sokakta yaşamayı seçmiş, eski yaşamına geri döndürülememiş bir Düzgün Baba var…Bir kent şövalyesi, son Mohikan…

Jamal; “Karl Marx sokakta yaşamaya başlasa Düzgün Baba gibi görünürdü herhalde” diyor.

Uzun sözün kısası Jamal’ın ve sokakta dolaşıyor:

“Sokak candır, canlıdır. Hayatın nabzı sokakta atar, görmesini bilene. Sokakta yaşayanlar çoğunlukla esnaflar ve işportacılar tarafından horlanır, bazen feci şekilde dövülürler, ama insana en çok koyanı, sokakta yürüyüp giderken tiksinircesine bakan insanların yavşaklığıdır. Bizden korkanlara saygı duyarım; korkar, normaldir. Ama sanki evinin salonunu işgal etmişiz gibi iğrenerek bakanlar yok mu, işte onlardan nefret ediyorum galiba. Çoğu zaman ben de onlara iğrenerek bakıyorum ve bakışlarını hemen kaçırıyorlar. Bizden iğrenmelerini gidermek bir sabuna ve bir miktar suya bulanmamıza bakar. Ama bizden iğrenenlerin pis kalplerini, nefret dolu kirli bakışlarını arındıracak bir sabun henüz icat edilmedi. Bazen de sokakta kalanlar kendi aralarında kavga ederler, ki mesele ya çöp bidonu paylaşımı veya yattığı sokağa bir başkasının şiltesini atıp mekân tutmasıdır. Zordur sokakta yaşamak; dişini fırçalamadan, duş almadan, cami veya pasaj tuvaletlerini kullanmak. Hatta sokağın bir köşesinde ihtiyacını gidermek, açlık, soğuk, dışlanmak, dövülmek, hastalık, sırt ağrısı, sıcak suyla bir güzel yıkanmadan geçen aylar, horlanmak... Say say bitmez. Mecbur olmasan sokakta yaşanmaz. Bakmayın sokağı övüp durduğuma, benim hikâyem başka.”

Çok doğru; Jamal’ın hikayesi başka…Hikayesiyle birlikte Kürtçe şarkısı bile var.

Selahattin Demirtaş yazdı…Kitabın kapağındaki 50x70 tabloyu cezaevinde yaptı. Dipnot Yayınları tarafından yayınlan kitapta herkesin payına düşen sokakta yaşayan birileri var.

Selahattin Demirtaş kendine verdiği sözünü tuttu!

“Jamal” sekizinci kitabı…

Hapishanede her yıl için bir kitap yazdı.

“Hapisteki her yıl için kendime “bir kitap” sözü vermiştim, sekizinci yıl bitti ve “Jamal” sekizinci kitap. Gerçi bu sefer yazım süreci üç yıla yayıldı ama olsun. Benimki de bir inat işte. Bu inadı hayata geçirmemde moral desteğini, maddi-manevi desteğini cömertçe sunanların payı ölçülemez ve ben halen her birine buradan teşekkür etmekle yetinmek durumundayım”

Selahattin Demirtaş’ın hikayesi bambaşka…