Neredeyse 35 yıldır gazetecilik mesleğinin içindeyim. Belediyedeki 10 yıllık basın danışmanlığı görevim de dahil, çalışma hayatımın tamamı bu mesleğin içinde geçti. "Alaylı" olarak başladığım mesleğimden, "mektepli" olarak emekli oldum.

Ancak, gerek mesleğe olan tutkumdan, gerekse hayat şartlarından dolayı meslekten kopamadım.

Bu 35 yılın özellikle ilk 20 yılında, saldırıya uğradım, tehditlere de maruz kaldım.

Bunu da mesleğin bir cilvesi olarak kabul edip, mesleğimden soğumadım, aksine daha çok bağlandım.

Yıllarca bu mesleği bu ilçede tek başıma icra ettim. Mesleğin risklerini tek başıma göğüsledim, tek hedef oldum.

Hakarete ve tehdite maruz kalmak pahasına da olsa, ilçede eleştiri kültürünün yerleşmesine öncülük ettim.

Sinmedim, sindirmeye kalkanların kuru gürültülerine de pabuç bırakmadım,  bu yaştan sonra zaten bırakmam.

Gazetecilik ve gazeteciler genelden yerele kadar, her zaman tartışma konusu olmuş, kimi zaman vicdanı ve cüzdanıyla, kimi zaman mesleği ve insanlığıyla, kimi zaman cesareti ve ürkekliğiyle, kimi zaman da, kullanmaya müsait bir aparat olup olmadığıyla sorgulanmıştır.

Meslek ve mesleği icra edenler üzerine eskiden de oluşmuş yada oluşturulmaya çalışılan bir takım algılar artarak devam ediyor.

Örneğin, en basit  haberde bile, haberin kim tarafından, ne karşılığında yapıldığı sorgulanır hale gelmiş.

Bu algı, mesleğimin ilk yıllarında da vardı, ancak istisnaydı.

Sosyal medya haberciliğinin de yaygınlaşmasıyla, bugün nerdeyse her haberde, hatta her paylaşımın altında bu algı aranıyor.

Hiç kuşkusuz, bu algı durduk yere oluşmamış. Bu mesleği kötü icra edenler, yada iyi niyetlerinin kurbanı olanlar, bunun genel bir algıya dönüşmesine öncülük etmişler.

Her yazılıp çizilenin, doğruluğu yanlışlığı sorgulanmaksızın altında bir şeyler aranır olmuş.

Açıklama yapmaya muktedir oldukları halde, kendilerinin söylemeye cesaret edemediklerini, kimi zaman cüzdanını, kimi zaman kişisel dostluklarını kullanarak, gazeteciye söyletenler, algının yerleşmesine çanak tutmuşlar.

Açık söyleyeyim, 35 yıllık mesleki yaşantımda, mesleğimi, başkasının haksız olduğundan emin olduğum kişisel çıkarları için, her ne pahasına olursa olsun hiç kullandırmadım, bundan sonra da zaten kullandırmam.

Vicdanımla, kamu yararıyla ters düşen hiçbir haberin altında imzam olmadı.

Bilgi eksikliğinden kaynaklanan hatalı haber veya yorumumu fark ettiğimde, kamuya açık bir şekilde kendimi eleştirmekten de geri durmadım.

"Ben olsaydım, şöyle yazardım" diyerek, içinde sinsi bir niyet beslediğini ve kişisel çıkar beklediğini sezdiğim yakın arkadaşlarımı ve dostlarımı hayal kırıklığına uğratmaktan da büyük bir haz duydum.

Gazeteciliğin, "Haber tarafsız, yorum serbest" ilkesini birbirinden ayrıştırarak  olabildiğince mesleğimde uygulamaya çalıştım.

Anayasa'nın ilk dört maddesi gibidir benim mesleki anlayışım.

"Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez"

Yalakalık; bırakın mesleki olarak, aklım erdiğinden bu yana fıtratımda hiç yer bulamadı.

Çoğu meslek gibi gazetecilik de örselendi.

Kötü örnekler, mesleğin ve bu mesleği icra edenlerin tamamına mal edildi.

Kötü niyetli insanların, kişisel çıkarlarını korumak için tavına getirdiği gazetecileri kullanması da, gazeteciliği zemininden kaydırdı.

Bu saatten sonra düzelir mi?

Düzelmez!...

Böyle başlamamış ama, böyle geldi, böyle gider...