Günümüzdeki yaşama baktığımızda anlam veremediğimiz savaşlar, hastalıklar, kimyasal madde kullanımı, nedeni açıklanamayan ama satır aralarında birilerinin emri ile yapıldığı itiraflarını görebiliyoruz.
Yine birileri dünya nüfusunun çok arttığını bunun da kıtlık, iklim değişikliği vb gibi nedenlerle refahlarının kaybına yol açtığı algısını yaratıyorlar. Ellerindeki medya ile de topluma kabul ettiriyor, suçlunun kendileri olduğunu ustaca saklıyorlar.
İklim değişikliği dünyanın doğal döngüsü içinde var olsa da son yüzyılda insanoğlunun etkisiyle çok hızlandığı açıktır. Buradaki sorunlardan biri bu gidişatın hızını kontrol edemeyişimizdir. Ve de birileri nüfusun azaltılması için bunu bahanelerinden biri olarak öne sürmektedirler. Bunun sonuçlarının buzulların erimesi, kıtlık, susuzluk, göçler olacağı açıktır ve de açıkça ifade edilmektedir.
Yine son yıllarda yaşadığımız BİYOLOJİK savaş yöntemi COVİD-19 dünyayı sarsmıştır. Sarsmaya da devam etmektedir. İlginç olan ise DOKTOR/BİLİM ADAMI olmayan ama yüksek KAPİTALE sahip bu insanların daha tehlikeli hastalıkların yolda olduğunu söylemeleri ve tedavi önermeleridir. Hiçbir tıbbi geçmişi olmayan bu insanlara bu bilgi nasıl ve kimler tarafından ulaştırılıp açıklama yaptırılmaktadır?!..
Bugünkü yazımızda gözden kaçan ama sürekli gündemde olan tarım ilaçları, kimyasallar, pestisit gibi böcek öldürücülerinin geleceğimizi nasıl tehdit ettiğine kısaca değineceğiz. Yaşamın temel taşı karbon, hidrojen, oksijendir. Canlılar da buradan bakteriler, virüsler ve diğerlerinin aracılığı ile bugünkü konuma gelmişlerdir. Biyolojik savaş farklı bir cephede gözlerimizin önünde bize fark ettirilmeden sürdürülmektedir.
Batı ülkelerinde yasaklanan bu ilaç ve kimyasallar biz dahil geri kalmış ülkelerde çok fazla kullanılmakta, kullanılması teşvik edilmekte ve de kullanımının önüne geçilmesi önlenmektedir.
Bunların kanserden kısırlığa, sakat doğuma, erken cinsiyet gelişimine ve bozukluğuna daha birçok soruna da yol açtığı bilinmektedir. Ama.. bu kimyasallar bir yandan da görülmeyen, göremeyeceğimiz MİKROBİOM/MİKROBİOTA’yı (mantar, bakteri, virüs böcekleri) yok etmektedir.
Bunlar toprakta, bizim cildimizde bağırsaklarımız, ağız burun boşluğu, cinsel organlarımız, akciğerimizde bulunur ve bizi savunurlar. Dengenin bozulması ise hastalıklara neden olur.

Toprakta karbon hidrojen, nitrojen, oksijen, fosfor döngülerini hazırlarlar. Dünya canlı nüfusu (7.7 milyar tür) bunun %80’i olan böcekler başka türlere yiyecek taşır, besleyici maddeleri geri dönüştürür, organik maddeleri parçalarlar.
Böcekler gübrenin eşit dağılımını sağlar, zararlı haşereleri kontrol altında tutar, bitkilerin üremesi için tozlaşmasını vs sağlarlar. İşte yukarıda bahsettiğimiz toprağa atılan bu maddeler 10 sene içinde hektara 10 kg.dan 120 kg.a çıkmıştır. Bu tarım ilaçları mikrobiyom ve
mikrobiyotayı yok etmektedir.
Ayrıca adı geçen adı geçen maddeler alzheimer, Parkinson, demans (bunamaya), kansere neden olmaktadır. Bunlar bilinmesine rağmen neden kullanılmaları istenmekte, bu durumlar gözden kaçırılmaktadır.
Sanki çoklu bir nüfus azaltma planlarından bir tanesi gibi durmakta ve bunu anlayıp karşı çıkılmaması için de her türlü tedbir alınmaktadır. Bunun sonuçları, nasıl bir tedbir alacağımız ayrı bir yazı konusudur.
Kaybolan türlerin tekrar geri gelmediği de ortadadır. Azalan mikrobiyom insanın ve insan oğlunun yaşam kalitesini düşürdüğü gibi yaşam süresini kısaltacağı da açıktır.
Bu şekilde topraklarımız kirletilmekte, insanlarımız hastalıklarla boğuşmakta, tarım toprakları yabancı şirketlere satılmakta ve tarım tükenmektedir.
Tarımsal olarak kendi kendine yeterli beş ülkeden biri iken bu farkedilmeyen biyolojik savaş çeşidi ile tarım ürünleri ithal eden, bunun için borç arayan ülke haline geldiğimiz de ortadadır.
Çocuklarımızın geleceği için MİKROBİYOM/MİKROBİYOTAYI korumak, bu konuda bilgilenmek hepimizin görevidir.
Bu BİYOLOJİK SAVAŞIN neresindesiniz, neresindeyiz?!..