12 Mart 1971 darbesinin son yılları… Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın dönemi sona ermiş, Cumhurbaşkanlığı seçimleri başlamıştı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler’in adaylığı TBMM’de itibar görmemiş ve Gürler birkaç tur sonra çekilmek zorunda kalmıştı. Seçim kilitlenmişti. Demirel ve Ecevit bir araya gelerek bir çözüm buldular. Anayasa’da değişiklik yaparak Cevdet Sunay’ın süresi uzatılacaktı. Kamuoyunun dikkati parlamentoda yoğunlaşmıştı. Milletvekilleri ve senatörlerden oluşan TBMM’den nasıl bir sonuç çıkacaktı? Heyecanla beklenen gün gelmişti. Millet Meclisi’nde süre uzatan madde oylanmaya başladı. Evet / Hayır oyları şaşılacak kadar baş başa gidiyordu. Son anda salona giren CHP Uşak Milletvekili Adil Turan’ın “Hayır” oyu sonucu belirlemiş ve sadece bir oyla değişiklik önerisi reddedilmişti. Olay büyük yankı uyandırmıştı. Acaba Senato’da ne olacaktı? İsmet İnönü partisinden ayrılmış ve eski cumhurbaşkanı sıfatı ile senatoda yerini almıştı. Paşa oylamadan önce söz almıştı: “Cevdet Sunay tekrar seçilirse ne olacak? Şimdiye kadar ne yaptıysa onu yapacak! Bu tür çözümlere itibar edilmez!” İnönü’nün konuşması senatörleri etkilemiş onlar da Anayasa değişikliğine “Hayır” demişlerdi.
Bunları niye anlattım. Türkiye bütün sorunlarını bir yana bırakmış Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinin 30 Haziran günü vereceği karara odaklanmış durumda. “Mutlak butlan kararı çıkacak mı çıkmayacak mı?” Çıkarsa CHP’nin eski genel başkanı, yandaş medyanın yeni gözdesi Kemal Kılıçdaroğlu geri dönecek mi dönmeyecek mi? Uzun süre susan ve ısrarlı soruları yanıtsız bırakan Kılıçdaroğlu sonunda konuştu. “Dönmeyeyim de partiyi kayyuma mı bırakayım” diyor. “Dönersem ne olur? On üç yıl partiyi ben yönetmedim mi? Parti zor durumda genleriyle oynanıyor!”
Aklıma hemen yukarıda yazdığım olay geldi. Bir oy demokrasimizin yazgısını değiştirmiş, bunalım sonunda Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçilmişti. Anayasa değişse ve Sunay tekrar seçilse ne olurdu? İsmet Paşa’nın dediği gibi olur, 12 Mart rejimi bir süre daha devam ederdi. Dönelim bugüne… Eski genel başkan tekrar CHP’nin başına gelse ne olur? Yanıt basit. On üç senede ne yaptıysa onları tekrarlar. Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen hocaya yeşil ışık yakarak ve partinin Cumhurbaşkanı adaylığını ima ederek, tüm CHP’li Belediye Başkanlarını Eskişehir’de toplatır, hiçbir şey söylemeden ayrılır ve ertesi günü Mısır’dan ithal Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı ilân eder. Parti içi demokrasi bir yana, CHP Grup Başkanvekilleri bile haberi televizyondan öğrenmişlerdir. Çeşitli dönemlerde parlamentoda görev yapmış kırk bir CHP’li milletvekili ve senatör bir bildiri yayınlayarak bu adayın Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine uygun olmadığını daha vakit varken değiştirilmesi gerektiğini, aksi halde siyasal ve tarihsel sorumluluğun kendisine düşeceğini CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na hatırlatırlar. Kılıçdaroğlu “Ekmek için Ekmeleddin” sloganıyla yola çıkan adayını savunur. “Bedeli neyse öderim” der. “Hem de gidip tıpış tıpış oy vereceksiniz.”
O gün büyük ve tarihsel bir fırsat kaçırılmıştı. Adayımız Yılmaz Büyükerşen olsaydı belki de bugünlere gelmeyecektik. Özetle ülkemizin bir beş senesi ziyan olup gitmiş, antidemokratik uygulamalara yol verilmişti. Sonra ne oldu? Bir beş yıl daha heba oldu. Kılıçdaroğlu’nun Abdullah Gül’ü aday yapma çabası boşa gidince, “Gel bakalım Muharrem”le yeni bir sürece girmiştik. Boş bırakılan binlerce sandık, genel merkezin çöken bilgi sistemi… O seçimde oy ve sandık güvenliğinin başına getirilen teğmen şimdi Tayyip Erdoğan’ın yanında!
Üçüncü beş yıl da Kılıçdaroğlu’nun aday olma inadıyla ziyan oldu. Bugün genel kabul gören bir yargı şudur. Kılıçdaroğlu yerine Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş aday olsaydı Recep Tayyip Erdoğan yenilgiye uğrayacak ve tek adam rejiminden kurtulacaktık.
Ya 16 Nisan 2017 halkoylaması? Seçimleri düzenleyen 298 sayılı yasaya bir yıl kadar önce AKP’nin önerisiyle mühürsüz oy pusulası ve zarflarının hükümsüz olacağına dair bir madde eklenmişti. Yasanın çok açık 101. Maddesine karşın Yüksek Seçim Kurulu sandıkların kapanmasına iki saat kala, yasama organın yerine geçerek daha doğrusu yasa çıkarma yetkisini gasp ederek mühürsüz pusulalar ve zarfların geçerli olacağına karar vermişti. CHP Genel Merkezinden örgüte gönderilen SMS mesajında bu karara itiraz edilmemesi isteniyordu. Oysa mutlak butlan veya tam kanunsuzluk hali kavramlarına tam oturan somut bir uygulamayla karşı karşıya kalınmıştı. Ama bu karara karşı direnilmedi. Kitleler seçim kurulunun önüne çağırılmadı. Ulusumuzu tek adam rejimine bağlayan makûs (uğursuz, kötü) talihimiz de böyle tecelli etmişti! Sorulara karşı verilen yanıtta, sokaklarda sopalı adamlar dolaştığı yönünde gelen haberler gösterildi! Oysa o halkoylaması ülkemiz ve halkımız için hayat memat meselesiydi. Bugün tek adam rejiminden doğan sıkıntılarımızın kaynağı o gün gösterilen edilgen tavırdır!
“Partinin genleriyle oynanıyor” diyor eski genel başkan. Bu konuda konuşmaya hakkı olmayan tek kişi kendisidir! “Türkiye’de lâiklik tehlikede değildir” demeci ile başlayan, “Emniyet ve yargıda cemaat örgütlenmesi olduğunu sanmıyorum” diye devam eden anlayışı örneklerle sürdürmeye kalksak köşemizde yer kalmaz. 2023 seçimlerine pek az kala Zafer Partisi Genel Başkanına “Anayasanın ilk dört maddesine dokundurmayacağız” güvencesinin verilmesi yıllar yılı bıkmadan usanmadan CHP’ne oy veren seçmenleri derinden yaralamıştı.
Son aylarda CHP’nin oyları sürekli yükseliyor, AKP ise geriliyor. Partinin kazandığı ivme ezilen kitlelere umut ve güven veriyor. Bu güveni sarsmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu’na yöneltilen yoğun eleştiriler boşuna değildir. Bir politikacı için en büyük şans finalinin güzelliği ve olgunluğudur. Bunu sağlayacak olan da kendinden başkası değildir!
On üç yıllık yönetim sırasında yapılan hataları söyleyenleri, daha ağzını açmadan hain ilân edenlerin bugün eleştiri sınırlarını da aşarak ve geçmişte yazıp söylediklerini unutarak düştükleri durumu hayretle ve ibretle izlediğimi de vurgulamadan geçemeyeceğim!