15 Temmuz alçak darbesinin yıldönümünde, adına frenkçe billboard denilen büyük reklâm panolarında yer alan “Milletin adı: Türkiye” afişleri toplumda dalgalanmalar yarattı; çeşitli yorumlar yapıldı. Son günlerde moda olan deyimle ben de kitabın ortasından konuşayım. Bakın kimsenin alnında “enayi” yazmıyor. Türkiye bir coğrafi bölgenin adıdır. Türk ise İspanyol, Arap, Pers, Alman gibi bir ulusa verilen addır. Siz hiçbir Fransız’ın “Ben Fransalıyım” dediğini duydunuz mu? Geri zekalıya anlatır gibi anlatalım. Fransa bir coğrafyanın, Fransız ise bir ulusun tanımıdır. O kadar! Size ilginç bir örnek vereyim. Bir zamanlar İtalya’nın birinci partisi İtalya Komünist Partisiydi. Parti Kurultayı toplandı ve İtalya adına bir “n” harfi ilâve ederek adını İtalyan Komünist Partisi olarak değiştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti’ne gelince… Altı yüz sene sonra, Sevr anlaşması ile neredeyse haritadan silinen Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan bir devletin adıdır. Bu devlet, Rumeli’den, Kafkaslar’dan gelenlerle Anadolu’daki mazlum halkın oluşturduğu Kuvayi Milliye hareketinin emsalsiz sonucudur. Dünyada ilk kez başarıya ulaşan antiemperyalist savaşta, Sakarya’yı, Dumlupınar’ı kanıyla sulayan yurtseverlerin eseridir. Haritası cetvelle değil, yedi düvele karşı, Lozan’da bağımsızlığı tespit ve teslim edilen sınırlarla çizilmiştir. Bu emsalsiz zaferin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk’ün iki saptaması büyük önem taşır. Birincisi, millet tarifidir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Cumhuriyeti kuran Türkiye halkı kimlerden oluşur? Rumeli’den, Kafkaslardan gelenlerden ve Anadolu’daki Lazlar, Abhazlar, Çerkezler, Kürtler gibi çeşitli etnisiteden gelen insanlardan. Bu nedenle Atatürk’ün tanımladığı millet, kafatasçı bir anlayışın yerine, tasada ve kederde, ulusal bağımsızlık ülküsünde ortak bir topluluğun adıdır. O nedenle bu kapsayıcı tarif yani Türk Milleti tanımı çeşitli alt kimliklerin üstünde bir şemsiyedir. Bu konuda çarpıcı örnekler var. Alt kimliği Arnavut olan Mehmet Akif Ersoy İstiklâl Marşımızın şairidir. Alt kimliği Ortodoks Rum olan futbolcu Lefter Küçükandonyadis milli takımımızın kaptanlığını yapmıştır. Soyu Kürt olan birçok milletvekili, bakan, başbakan hatta Cumhurbaşkanları çeşitli dönemlerde görev yapmışlardır. Atatürk, ikinci saptamasını da Cumhuriyetin Onuncu Yıl kutlamalarında söylemiştir: “Ne mutlu Türküm diyene…” Dikkatiniz çekerim “Türk olana” demiyor, “Türküm diyene” diyor! Türkiye Cumhuriyeti’nde soy sop değil, eğitim, birikim ve deneyim önemlidir. Cumhuriyet okulları, aristokratların, saraylıların değil halkın çocuklarına kucak açmış; parasız yatılı okuyan bakanlar, başbakanlar yetiştirmiştir.
Ana ilkemiz “Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele” olmalıdır. Yurtsever olmayan vatansızlardan ve kimliğini inkâr edenden solcu da sağcı da olmaz. Halkımızın dediği gibi: Aslını inkâr eden haramzadedir!
O zaman panolarda gözümüze sokulan “Milletin adı: Türkiye” sloganının anlamı ne? Sanırım Türk sözcüğünün kullanılmasında sakınca görüyorlar. Bir coğrafyanın adını ulusun adıyla birbirine karıştırıyorlar. Amaçları kafaları karıştırmak! Bu çabaların devamı da var: Türküm yerine Türkiyeliyim demek! Bu yazın dünyamıza da yansıyor. Örneğin “Türk romanı” yerine “Türkçe roman” demek gibi…
Anayasamızın 66. Maddesi durumu noktalıyor: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Ben de Türkiyeli değil Türküm. Yürürlükten kaldırılan andımızın son cümlesini yineliyorum: Ne mutlu Türküm diyene.