“Kitap, giriş, sonuç, son söz ve ekler hariç yedi bölümden ve toplam 606 sayfadan oluşmakta, referans ve kaynakça içermemektedir (…).Kitabın ikinci bölümünde yazarın perspektifinden “Kürt gerçeğinin” tarihsel oluşumu açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bölümde “Kürdistan” olarak ifade edilen bölgede ilk insanın ortaya çıkmasından günümüze kadar geçen tarihsel süreç analiz edilmiştir. Bu çerçevede, “Kürt varlığı ve İslami gelenek”, “İslam kültürü ve Arap-Kürt-Türk ilişkileri”, “Kürt gerçeğinde Ermeni-Süryani-Yahudi etkileşimi” konuları irdelenmiş…” (Anayasa Mahkemesi 2013/409 Başvuru kararı sayfa 6 bölüm 31)
Tüm zamanların değişmeyen gerçeği; ifade özgürlüğü tehlike altındadır. Artık “sınırları çizilmiş” siyasal iktidarın izin verdiği ifade özgürlüğü esastır; temel insan hakları, ifade ve basın özgürlüğü istisnadır. Yargının durumu perişandır ve derde derman olmasından umutlu olabilmek nafiledir.
İmralı’dan yapılan yayınlar devletin televizyonunda yayımlandığına, naklen verildiğine ve söyledikleri basında yer aldığına göre; Terörle Mücadele Kanunu’na aykırılıktan gazeteciler için açılmış bir ceza davası var mıdır? Bilindiği kadarıyla ne soruşturma ne dava yoktur. Suçu ve suçluyu övme davaları ne olacak? Hiç kimsenin yapılan yayından ve açıklamalardan dolayı soruşturulmadığı ortada iken devam eden Terörle Mücadele Kanunu 6. Maddeye ve/veya terör propagandası iddiasıyla açılmış davaların akıbeti ne olacak?
Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif cezayı gerektirirse; Terörle Mücadele Kanunu’na aykırılıktan mahkûmiyet kararı verilen yazarların, gazetecilerin, görüş sahibi kimselerin yeniden yargılanması mümkün müdür? Ne olacak?
Bir yanda silah bırakma sürecinin yasal gereklilikleri için Meclis’te toplantılarını sürdüren Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu çalışmaları, bir yanda ifade özgürlüğü…Bir yanda demokrasi, hukuk ve adalet çabaları! ...Öte yanda terörden kurtulma amaçları…
Bir yanda onbir yıl önce verilmiş Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun başvurucusu Abdullah Öcalan olan yazdığı kitap hakkındaki kararı…
Yayın yasaklama kararı vermek ifade özgürlüğünün ihlalidir. Demokratik hukuk devletinde yayın yasaklamak yasaktır. 25.06.2014 tarih ve 2013/409 Nolu Bireysel Başvuru numaralı kararla Anayasa Mahkemesi başvurucu Abdullah ÖCALAN'IN basılmakta olan kitabı hakkında mahkemece el koyma ve toplatma kararı verilmesini ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu kabul etmiş, Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermişti.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurul'u Abdullah Öcalan'ın basılmamış olan kitabına el konulması ve imha edilmesini hak ihlali saydı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yazarı A. Öcalan olan “Kürdistan Devrim Manifestosu, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü (Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunma)” isimli kitap hakkında PKK terör örgütünün açıklamasının yayınlandığı ve propagandasının yapıldığı iddiasıyla İmralı’da yazılmış kitabın yayın koordinatörü, editörü ve kitabı yayına hazırlayan hakkında soruşturma başlatmıştı.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının arama kararıyla kitaba ait 3000 adet forma, 7 adet ciltlenmiş kitap, 1 adet kesilmiş kitap ve 20 adet kitap kapağına ve 632 adet nüshasına el konulmuş ve karar Bakırköy 6. Sulh Ceza Mahkemesini 18.09.2012 tarihli kararı ile onanmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kitabın Ağustos 2012 tarihli baskısının tamamında, PKK terör örgütünün propagandasının yapıldığı gerekçesiyle kitabın toplatılmasını istemiştir ve görevli İstanbul 2 No.lu Hâkimliği, 21.09.2012 tarih ve 2012/156 sayılı kararıyla bu talebi kabul etmiştir. Karara itiraz reddedilmiştir.
Sonrasında basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasıyla AYM’ye bireysel başvuru yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu (25.06.2014 tarih ve 2013/409 Bireysel Başvuru No) Abdullah Öcalan'ın basılmakta olan kitabı hakkında mahkemece el koyma ve kararı verilmesinin Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir (R.G. 6 Temmuz 2014).
AYM kararında; basın özgürlüğü ve medya yoluyla politik tartışmanın önemine değinmiş, kitabın yazarının silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan hükümlü Abdullah Öcalan olması, kitabın kapağında Irak, İran ve Türkiye topraklarında bir bölgenin ayrılması ve buna dair kitap içindeki yazılarla durumun belirginleştirilmesi ve silahlı terör örgütü PKK'nın propagandasının yapılmış olması nedeniyle kitabın toplatılmasına karar verildiği özetlenmiştir.
AYM'ye göre; "Herhangi bir kimsenin yalnızca kişiliğine bağlı olarak düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne müdahale edilmesinin haklı kılınamayacağı gibi yasaklanmış bir örgütün bir mensubunun veya yöneticisinin görüş ve düşüncelerini açıklaması da tek başına düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne müdahale edilmesini haklı kılmaz. Zira böylesi bir değerlendirme, bazı kişi ve grupların Anayasa'nın 26. maddesinde teminat altına alınan haklardan yararlanmasına engel olacağından anayasal hakların kullanılması bakımından kabul edilemez."
AYM kararında; "sınırlanabilir" hak olan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğüne yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği görüşündedir. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin haklı bir sebebe dayanması ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının tespitinde ölçülülük ilkesinde aranan ölçütler aranmalıdır.
Anayasa Mahkemesi kararında kitapta yazar tarafından ileri sürülen görüşlere değinilmektedir. Ve genel olarak yazarın (Abdullah Öcalan) kendi perspektifinden PKK terör örgütünün kuruluşundan bugüne kadar geçirdiği örgütsel ve ideolojik dönüşümleri ele aldığını, “kültür, uygarlık, hegemonya, iktidar, politika, sınıf, ulus, sömürgecilik, asimilasyon ve soykırım, kapitalist modernite koşullarında devlet, toplum, demokrasi ve sosyalizm kavramları” tanımlanmaya çalışmış, “İslam kültürü ve Arap-Kürt-Türk ilişkileri” yorumlanmıştır.
“Kitabın ikinci bölümünde yazarın perspektifinden “Kürt gerçeğinin” tarihsel oluşumu açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bölümde “Kürdistan” olarak ifade edilen bölgede ilk insanın ortaya çıkmasından günümüze kadar geçen tarihsel süreç analiz edilmiştir. Bu çerçevede, “Kürt varlığı ve İslami gelenek”, “İslam kültürü ve Arap-Kürt-Türk ilişkileri”, “Kürt gerçeğinde Ermeni-Süryani-Yahudi etkileşimi” konuları irdelenmiş; Ortadoğu kültürünün kapitalist modernleşmenin hegemonyasına girdiği, Ortadoğu’da iktidar ile toplumun ayrıştığı tezleri işlenmiştir. Bu bölümde ayrıca, (…) “proto Kürtlerden” bugüne kadar “Kürdistan”ın Kürtlerin anavatanı olduğu; Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yazarın “beyaz Türk faşizmi” olarak tanımladığı Cumhuriyet ideolojisinin “Kürt gerçekliğini” tasfiye etmeye çalıştığı ileri sürülmüştür.” (AYM Kararı Bölüm 31)
Bölümün kalan kısmında “Güney Kürdistan” olarak tanımlanan Suriye’nin bir kısmında ve “Doğu Kürdistan” olarak tanımlanan İran’ın bir kısmında Kürtlerin geçirdiği dönüşümler ile “Kürt kimliğinin” sosyal, ekonomik ve kültürel boyutuna ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesine göre;
107.Kitabın toplatılmasına gerekçe olarak gösterilen düşüncelerin bir kısmı, toplumun büyük kesimi ve devlet yetkilileri için kabul edilemez olmakla birlikte bir bütün olarak kitapta yer alan düşünceler, başvurucunun ifadesiyle Kürt gerçeğinin tanınması ve silahlı yöntemlere başvurmak yerine Kürt sorununun çözülmesi için barışçıl yöntemlerin kullanılması çerçevesinde temellendirilmiştir. (…) Terör örgütü PKK üzerindeki etkisi devam eden başvurucu, temel olarak, demokratik çözüm olanaklarına şans verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu itibarla kitapta yer alan ve demokratik çözümün gerçekleşmemesi halinde “nihai bir savaş aşamasına geçilebileceği” yönündeki ifadeler, kitabın yazıldığı bağlam ile birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun şiddeti teşvik ve terör eylemlerinin yapılmasına çağrıda bulunduğu anlamına gelmemektedir. Başvurucunun bu sözlerinin, demokratik çözümün gerçekleşmemesi halinde Güneydoğu Anadolu’daki şiddetin yeniden canlanabileceği öngörüsü niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.”
108.Kitap bir bütün olarak incelendiğinde şiddeti övdüğü; başvurucunun kavramsallaştırmasına göre “önümüzdeki süreçte” kişileri terör yöntemlerini benimsemeye başka bir deyişle şiddet kullanmaya, nefrete, intikam almaya veya silahlı direnişe tahrik ve teşvik ettiği yönünde değerlendirilmemiştir. Aksine, bir süredir güvenlik güçleri ile silahlı çatışmaların olmadığı bir ortamda başvurucu, kendi bakış açısıyla Kürt meselesini analiz etmekte; silahlı çatışmaya son verilmesini ve demokratik çözüm konusunda uzlaşılmasını talep etmektedir. Başvurucunun kitapta dile getirdiği meseleler gibi kamunun çıkarlarına ilişkin siyasi açıklamalar veya toplumsal sorunlara ilişkin tartışmaların sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğuna işaret etmek gerekir. Kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece (bkz. § 105) sınırlama getirilemez. Bu sebeple, başvuruya konu kitabın toplatılmasına gerekçe gösterilen nedenlerin başvurucunun düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ve bu kapsamda basın özgürlüğüne yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi “Öcalan Kararı” ile bir kere daha ifade özgürlüğünün asıl olduğunu ve sınırlandırmanın istisna olduğunu tekrarlamaktadır. 23.10.2019 kabul tarihli 7188 sayılı Kanun değişikliğiyle 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun 7’nci maddesine eklenen "Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" cümlesi dikkatle değerlendirilmelidir. Öcalan’ın kitabı için Anayasa Mahkemesi tarafından ifade özgürlüğüne verilen değer gözetilmeli, tüm ceza davalarında dikkate alınmalıdır.
O zaman acaba Terörle Mücadele Kanunun madde 6’daki “açıklama ve yayınlama” suçu nedeniyle terörle mücadelede etmiş/eden kamu görevlilerinin isim ve hüviyetlerini açıklamak veya terör örgütü bildirilerini yayımlamak yüzünden gazeteciler, aydınlar ve görüş açıklayanlar hakkında devam eden ceza davaları ne olacak?
O zaman acaba Terörle Mücadele Kanunun 7/2. Maddesine aykırılıktan örgüt propagandası suçu nedeniyle açılmış ceza davalarının akıbeti ve davalar ne olacak?
Bir yanda gerçekler... Öte yanda devam ceza davaları, konuşmalar ve yasaklar!
İbni Haldun yarım asır önce ne demişti? "Zorbalar kendilerine boyun eğen insanların korkusundan güç alır. Boyun eğenlerden güç alan zorbalar her türlü kötülüğü yapmanın kendilerinin hakları olduğunu düşünür. Tarih boyunca insanlığın acı çekmesinde boyun eğenlerin maalesef büyük payı vardır. Çünkü boyun eğmek demek, yapılan her türlü kötülüğü kabullenmek demektir. 'Boyun eğmek' sadece kişinin kendi şahsına yapılana karşı koyamaması demek değildir. Başka insanlara, hayvanlara, doğaya, herhangi birinin malına verilen zarara karşı çıkamamak da boyun eğmek demektir.”
Toplumun korkularından beslenen siyasi iradeler; itaat edenleri ve boyun eğenleri ve yalana inananları sever. Ses çıkaran insanlar sevilmez, muhalifler düşman ilan edilirler…
Ceza tehdidiyle temel insan hak ve özgürlükleri çizilen sınırlarla sınırlandırılmıştır.
Susarak boyun eğenlerden olmak mıdır kaderimiz?
Yasaklar ülkesi yaratmayı ve yaşamın sınırlarını boyun eğenler çizer.