Hani bir söz var “bir kişiye 40 gün deli dersen deli olur” diye.

Normal bir kişi kırk gün içinde “sen delisin” sözüyle deli mi olur?

Olur mu sahiden?

Peki velev ki kabul ettik bu sözü. Ya, bir deliye kırk gün “sen delisin” denir ise ne olur?

Zır deli mi?

Desenize, deli deli küpeli!

 

Taktım bu deliliğe.

 

**

 

Deliliğin tedavisi yok mu?

Çocukluğumuzdan bu yana hep bildiğimiz tedavi konusundaki tek şey “Bakırköy!” oluyor.

Tedavi Bakırköy’de.

 

“Bakırköy’ün yolları taştan,

Delilik çıkardı milleti baştan.

Aman bizim deli

Yaman sizin deli

Biz gidemiyoz Bakırköy’e

Siz gidin bari.”

 

Taktım bu işe.

Yeni deliye,

Delilere,

Deliliklere,

Yalandan delilik numarası çekenlere,

Delinin zırına,

Zırlısının da fıttırmışına taktım.

 

Ortalık deli dolu…

 

**

 

Delilikte  bile “kırk” var.

Kırk gün!

Kırk gün de, neden kırklanmış gün değil bilemiyorum.

Bizim Bolu’daki Bolu FM Radyonun sahibi Maksut Beykoz’un en büyük hayali geldi aklıma.

Maksut, büyük ikramiyeyi yakalandığında şehrin ortasına en süper bir tuvalet yapmayacak.

Tam aksine bir köyü satın alıp, çevredeki tüm delileri bu köye toplayıp onların tüm bakımını üstlenecek.

Hayale bakar mısınız?

Delilerin köyü.

Başında da bizim Maksut.

Niye böyle?

Maksut insana insan değeri veren biri çünkü.

Deli de olsa insan.

Bakıma gereksinimi var.

Sağlığı ihmal etmemeli.

Yedirmeli içirmeli.

Şu kısacak dünya yaşamında rahat ettirmeli.

Bu nedenle Maksut’un hayalini anlamaya çalışırım.

Ve düşünürüm.

Maksut’u tanıdığıma göre; kuracağı “Deliler Köyü”nde bize illaki birkaç tane kontenjan tanır.

Bu krediyi iyi kullanmalı.

Bizim buradan da “akıl sağlığını yitirmiş” olanlar arasında “acil tedavi” isteyen kim var?

Siz söyleyin bakalım.

Soldan say.

Sağdan say.

Ortadan da soy!

 

Deli deli küpeli mi olsun?

 

**

 

Başlamalı bir yerden.

Deli olduğunu fark etmeyenleri sıraya sokup “sen delisin!” diye uyarmalı.

Deliliğini öğrenmeli insan.

Bilmeli.

Yitirdiği ruh sağlığını yeniden kazanmak için tedavi/tedaviler olmalı.

İnsanlık bunu gerektirir.

Düşene vurulmaz ki.

Ama düştüğünü bilmeyene de “zır” da olsa tedavinin psikolojik boyutu yetersiz kalabilir.

O halde.

Doğru hastaneye.

Çünkü son aşama ilaçlı tedavidir.

 

Evet heryerden sayıyoruz.

Bir, iki, üç, dört.

Otuzyedi, otuz sekiz, otuz dokuz, ve kırkkkk!

 

Bu deliler de bizim değil mi?

Veya biz bu deliliğin neresindeyiz?

Biliyor muyuz?

Bilebilme cesaretine sahip miyiz?

 

Bu konu derin.

Hem de çokkkk!..