Son günlerde termik santral yapımı ile gündeme gelen Köseağzı koyu, sadece bir doğa harikası, doğal bir plaj, emekliler ve ekonomik durumu iyi olanlar için şehir stresinden uzak bir yaşam alanı, deniz canlılarının yavruladığı bir kumsal değil. Köseağzı aynı zamanda buram buram tarih kokan bir yer.
Zonguldak ve Ereğli'nin varoluş hikayesinin başladığı yer.
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni donanmasının bağımsızlığını ilan ettiği, Kestaneci köylü Uzun Mehmet'in kömürü bulduğu, endüstrinin temeli olan bir yer. Taş kömürü ve dolayısıyla ülke ekonomisi ve kalkınma için verdiğimiz binlerce maden şehidinin kanlarının aktığı yer.
Mitolojideki Herkül hikayesi gibi değil gerçek yaşam hikayesinin başladığı yer.
Orası Kdz.Ereğli'nin balıkçı kenti olmaktan çıkıp Türkiye'nin endüstri devi Demir Çelik fabrikasına kavuşma hikayesinin başladığı yer.
Orası KÖSEAĞZI. Orası bir tarih.
Tarihine sahip çıkmayan toplumlar yok olmaya mahkumdur. Köseağzı'na sahip çıkıp termik santralin yapımına dur diyemezseniz ileride yaşam koşullarınız zorlaşır, kanser vakaları ile yüz yüze kalırsınız.
Birkaç yıldır Sinop ili balıkçılar kooperatifinin Köseağzı'na yumurta bıraktıklarını, kalkan balığını sularımızda yok olmaktan kurtarmak için uğraştıklarını, son yıllarda nesli tükenen Karadeniz kefalinin Köseağzı'nda yaşadığını, termik santralde yapılacak soğutma neticesinde denize bırakılacak kaynar suların ekolojik dengeyi bozacağını, bacadan çıkacak kükürtdioksitin havada su damlacıklarına yapışıp yağmurlarla tarlalarımıza yağıp, kanserojen madde olarak bizlere gıda üzerinden zarar vereceğini biliyor musunuz?
Bizler, Erdemir'in bacalarından çıkan dumanların başta karaağaç olmak üzere bazı bitkileri yok ettiğinin canlı şahitleriyiz.
Yapımcı firma başlarsa durmaz. Onu 135 megavatlık santral kurtarmaz. Bir tane 135'lik yedek yapmak zorunda. Sonra da ilave etmek durumunda. Bu santralin etkileri en az 40 km. çevreyi kapsar. Yaşanan canlı örnek, Muğla Yatağan termik santrali. Muğla Yatağan'da yaşayanlar bu etkileri bizzat yaşıyorlar.
Belediye Başkanımızın yıllarca sloganı oldu. "Kömürü ile, çeliği ile, çileği ile". Çilek biter mi? Bitmese de kükürtdioksitli çileği kim yer? Ormanın yeşili, güneşin sarısı, denizin mavisi Ereğli'nin simgesi. Renkler bozulacak. O renkler ancak Osman Oral gibi ressamların resimlerinde kalacak.
Yıllarca Uzun Mehmet için mücadele verdim. Kestaneci Köyü'ndeki fener, önerim üzerine sendikacı ağabeyim Yekta Kalafat ve rahmetli başkanımız Memet Tezer'in oluru ile idereten yapılmıştır. İdereten diyorum çünkü niyetimiz Köseağzı'ndaki değirmeni restore edip, küçük de olsa bir heykeli oraya dikebilmekti.
Sendikamızın genel kurulunda oy birliği ile alınmış kararlar olduğu halde, ilgisiz ve sorumsuz zamane sendikacılarına bir türlü yaptırma fırsatı bulamadım.
Bu olay Buruncuk, Keşkek, Balı köylerinin sorunu değil hepimizin sorunu. Geriye çocuklarımıza sağlıklı bir dünya bırakalım.
Değirmeni restore edip, 8 Kasım 1829'u yerinde yad edelim. Tarihe karşı minnet borcumuzu ödeyelim.
TTK kömür yıkama suyunu arıtmaya başladı. Bunun 20 yıl mücadelesi verdim. Diyorum ki Kandilli'den ekmek yiyen, para kazanan firma bir arıtma tesisi de sen kur. Deremiz temiz aksın. Kandilli'nin bile doğa şartları nedeni ile plajı kapandı.
Velhasıl doğaya sahip çıkalım. Tarihimize sahip çıkalım. Bizden sonralara temiz bir dünya bırakalım.