Gülüç taraflarından kasabaya doğru geliyordu.
Şoförüne, biraz yavaşla dedi.
Kışla köyü civarına geldiklerinde, fabrikadan çıkan, kasabanın üzerine doğru yayılan sarı siyah kahverengi toz yüklü dumanlara baktı.
Arabanın camını hafifçe araladı.
Camın açılması ile birlikte içeriye, boğazları yakan keskin pis bir koku girdi.
Telefonu zaten elindeydi.
Toplantının konusu: Kasabanın havası olacaktır, çok kısa zamanda toplanacağız, hazırlıklarınızı yapın yazdı, gönder tuşuna bastı.
............................
Toplantı yerini seçerken konunun görsel tarafını da düşünmüştü.
Kasabayı, onun eski fabrikasını, tüm stok sahalarını oralardaki yığınları, onlarca bacadan çıkan buharların, gazların, tozların kasabanın üzerine nasıl savrulduğunu kuşbakışı gören bir konumdaydılar.
Kasabanın terasındaydılar. Toplantıya geçmeden önce alanda bir tur attılar.
Önce; Kestaneci, Pençes, Abalı taraflarını, Çarşıyı, Fabrikayı onun Limanlarını, sonra da diğer taraftan Çeştepesi, eski Liman, Kemer, Yenimahalle, Kadı tarlası taraflarını seyrettiler.
Uzun uzun tüm kasabayı sessizce izlediler.
Sessizliği Deli Erdoğan bozdu.
Vaz geçmediler be, bu güzelim kasabanın görüntüsüne de havasına da suyuna da düşmanlık etmekten, onu bitirmekten yok etmekten hiç vaz geçmediler.
Yahu yetmedi birliğine beraberliğine göz diktiler, onu ortadan kaldırmak için ellerinden geleni yaptılar, hiç bıkmadılar hiç usanmadılar dedi.
Onu sessizce dinlediler, başlarıyla sessizce onayladılar, tekrar sessizliğe büründüler.
Sonrasında, bir masanın etrafına oturdular. Boş bakışlarla kasabayı seyretmeye devam ettiler.
Çok uzun zaman olmuştu kasabayı böyle bir yerden seyretmeyeli. Zamanın kasabası ile şimdiki kasabanın görüntüsü arasında hiçbir benzerlik kalmamıştı. Hepsinin aklından içleri kan ağlayarak da olsa kasabanın eski görüntüleri geçiyordu.
Bu memleketin çocuklarıydılar. Burada doğmuşlar burada büyümüşlerdi. Kasabanın en güzel zamanlarında yaşamışlar en güzel havasını solumuşlardı.
Sessizliği fısıltı halinde konuşan Deli Sedat bozdu.
Ya arkadaş, bu Bağlık, Abalı, Kestaneci Kemer taraflarına onlarca katlı binaları kimler neden dikti ki.
Bu insanlar bu kadar yüksek binalarda neden otururlar.
Buralarda zaten adım atacak bir yer kalmamış, o sipsivri binalar da neyi nesi oluyor.
Hepsi hatırlıyordu. Az önce baktıkları yerde tek bir ev vardı, ağaçların içerisinde kolaylıkla fark edilemeyen Hacı Osman’ın tek katlı yarı ahşap evi.
Deli Selim bu mahallenin çocuğuydu
O evin en yakın komşusu ile arasındaki mesafe en az beş yüz metreydi.
Kestaneci köyünün en altlarındaki evlerle bir kilometre, yine bir diğer komşusu! olan Azaklıoğlu’nun sonralarda çiftlik diye söylenen yerine olan uzaklığı da neredeyse bir buçuk kilometreydi.
.........................
Aslında hepsinin gözleriyle odaklandıkları yer, devasa korkutucu görünümlü, gürültülü, zehir saçan son yıllarında kasabalının kâbusu haline gelen kasabanın eski fabrikasıydı.
Sedat derinden bir iç çekti, dün yine bir genci kanserden kaybettik dedi.
Deli Erdoğan vefat haberini duymamıştı, yine mi yahu, dün yine bir gencimizi mi kaybettik dedi.
Sedat’ın sözü bitmeden Deli Turgut araya girdi.
Ya Erdoğan, hangi dün, hangi önceki gün, hangi daha evvelki gün, birader artık sırayı şaşırdık yahu dedi. Kasaba da soğuk algınlığından daha çok Kanser vakaları yaygın hale geldi dedi.
Turgut çantasından bir gazete çıkarttı.
Bak bak, daha yeni 22 Mart 2025, şu resme bak altında ne yazıyor,
Yanardağ patlaması gibi çıkan zehir yüklü duman resminin altında resmen zehir soluyoruz, yazık günah değil mi? bu kasabanın hiç mi sahibi yok? yazıyor.
O gazeteyi bir kenera koydu.
Bakın, bu da yeni, ondan iki üç gün sonrasının bir başka yerel gazetesi.
Vilayetin Lösev İl temsilcisi gazeteye beyanat vermiş.
Kanser vakalarında ürkütücü bir artış var, demiş.
Yetkili kasaba’ ya özellikle dikkat çekmiş, vilayet genelindeki kanser vakalarının içerisinde, kasabada kansere yakalananların artış oranı, hiç bu kadar yüksek rakamlara ulaşmamıştı demiş.
Kasabalı neredeyse her gün kanser nedeniyle ölen bir kişinin cenazesi için camilerde toplanıyor.
Deli Mustafendi çantasından çıkarttığı not kâğıtlarını sıraya koydu, söz istedi.
Bilirsiniz her zaman takip ederim, size daha yeni, en son yayınlanan 28 Mart 2025 tarihindeki Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Hava Kalite İzleme verilerini getirdim.
Havadaki PM 10 değerinin, ki bu değer çapı 10 mikrometreden küçük taneciklere verilen bir isimdir.
Uzmanlar, bunlar gözle görülmezler, soluduğumuz havada geziyorlar, solunum sırasında kolaylıkla akciğerlere kadar ulaşabilir diyor.
Bakanlığın sitesinde kasaba üzerine gezen PM 10 parçacıklarının kirletici değerde olduğu yazıyor.
Ayrıca Kasabanın son dönemlerinde eskisiyle mukayese edilemeyecek oranda, çevre kirliliğine maruz kaldığı, bunun kanser vakalarının artışını da beraberinde getirdiği,
Ağır sanayinin bulunduğu kentte, şehrin üzerini kaplayan siyah, sarı, kahverengi gibi çeşitli renklerdeki dumanların, vatandaşları olumsuz etkilediği, bunların çok ciddi hastalıkların habercisi olduğu belirtiliyor, dedi.
Yorulmuştu, notlarını yavaş yavaş topladı çantasına yerleştirdi.
Hepsinin canı oldukça sıkkındı, nedeni de gün gibi ortadaydı.
Cahit ne ağzımızın tadı kaldı nede eski keyfimiz. Yemin olsun ki bazen evden çıkasım bile gelmiyor dedi.
Settar, ya birader her gün, her saat birileri feryat ediyor, resimler yayınlanıyor, üzerimize kir pas zehir yağıyor. Bu memleketi bu ahaliyi düşünen hiçbir yetkili yetkisiz kimse kalmadı mı be, la hepimiz devekuşu mu olduk ya, hep beraber kafayı mı yedik yahu dedi.
Deli Erdoğan hiç müdahil olmamıştı, her konuşulanı dikkatle dinlemişti, birçok şeyi elindeki tablete not etmişti.
Tamam, fabrikanın kasabaya gelmesi ile bir değişim yaşanmıştı, o zamanlarda bu gayet doğaldı, ama son kırk yıldaki görünüm her yönden akıllara zarar verir cinstendi.
Sebebi belli ölümlere her gün yenileri ekleniyordu.
Kasabanın gündemini ise işyerlerini satacağım, hayır sattırmayacağız diye, kime neye yararı olacağı belli gemici kavgası benzeri atışmalarla meşgul ediyorlardı.
Böylesi sığ tartışmalarla gündemi meşgul etme çabaları kasaba sevdalıları gibi onu da çok rahatız ediyordu.
Tabletini kapatırken Deli Selim hani bizde burada yaşıyoruz, insan kendini zehirler mi demişlerdi diye ortaya bir laf attı.
Bütün bakışlar sert bir şekilde kendisine dönünce, başını eğmek zorunda kaldı.
Deli Erdogan ayağa kalktı, onunla beraber diğerleri de kalktı.
Kapının önüne indiler.
Kendilerini kapının önünde bekleyen ev sahibi ve eşine teşekkür ettiler.
Herkesten biraz uzaklaşınca, Deli Selim’e döndü,
Biliyorsun bizim tüm toplantılarımızın öznesi kasabanın geleceğine yönelik özel toplantılardır, ciddi konuşmalardır.
Fuzuli kişilerin, kısır, siyasi, boş konuşmalarına ayıracak zamanımız yoktur, olmamalı da dedi.
Nuri ÖZTÜRK / İzmir