Orhan Erinç?in Cumhuriyet yayınlarından çıkan yeni kitabı elime ulaştığında öncelikle adını sevdim. Tam da ülke serüvenine yakışır bir vurgu var başlıkta. Ardından şöyle bir düşündüm. Arkadaşlığımız 47 yılı bulmuş. 1961 yılı yaz aylarında hevesli bir gazeteci adayı olarak Son Posta?da işe başladığımda ilk istihbarat şefim olarak tanımıştım Orhan Erinç?i. Sonraları çalışma yer ve alanlarımız değişse de arkadaşlığımız hiç kopmadı. Ve günün birinde Nail Güreli başkanlığında oluşturduğumuz listede birlikte yer alarak TGC yönetimine girdik. Birlikteliğimiz yine sürüyor. Günümüzün zorlu koşulları içinde arkadaşlık ve dostluk ilişkileri ne yazık ki böylesine uzun ömürlü olamıyor. Zorlu koşullar derken yalnız çalışma koşulları değil kastettiğim. Plaza gazeteciliğinin getirdiği rutinden, muhabirliğin yitirilen heyecanından, çıkar ilişkilerinin ön plana geçmesinden, yok olan usta-çırak ilişkilerinden ve belki de en önemlisi insanlar arasında giderek kaybettiğimiz karşılıklı güven duygusundan da söz etmek istiyorum. Şimdilerde genç meslektaşlar bu tür uzun ömürlü arkadaşlıklara, dostluklara şaşırarak hayretle bakıyorlar. Sanırım biraz da kıskanarak. Çünkü biliyorlar ki, Erinç ile benim siyasi duruşlarımız, zaman zaman görüşlerimiz birbirine uymasa da bu ne arkadaşlığımızı zedeler ne de birlikte yer aldığımız meslek örgütünün ilkeleri doğrultusunda çalışmamızı etkiler. Sözü uzattım. Aslında kitaptan söz etmekti amacım. ?Medya ve Demokrasi Masalları? yazarın, 2004?ten günümüze dek Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazılarından özenli bir seçki. Çalakalem yazan köşecilerden değildir Erinç. Araştırarak, her sözcük üstünde titizlikle durarak yazılarını kaleme alır. Sıkça, özenle hazırladığı arşivinden yararlanır. Meslekle ilgili hemen tüm yasaları, yasa taslaklarını bir hukukçu kadar iyi bilir ve yorumlar. Nail Güreli ile ona ?bir bilen? sıfatını boşuna yakıştırmadık. Kitaba koyduğu sunuş yazısında ülkedeki medya ve demokrasinin hal ve gidişine ilişkin görüşlerini şöyle özetlemiş Erinç: ?İfade özgürlüğü ve bilgilenme hakkının kullanılması uzun yıllardır çeşitli engeller ve olası tehlikeler yüzünden tam anlamıyla gerçekleştirilememiştir. Ne zaman gerçekleşeceğini söylemek de içinde bulunduğumuz ortamı dikkate alınca gittikçe zorlaşıyor, çünkü çok seslilikten dem vuranlar tek sesliliğe gidişin tamtamlarını çalmaktan hoşlanıyorlar. Aynı sakıncalar demokrasi ve çok partili politika için de geçerli. ?Temsilde adalet? ilkesinin yok sayılması ve kendi partilerini bile demokrasi kurallarına aykırı biçimde yönetenlerin ülkeye demokrasi getireceklerini beklemek bir hayalden öteye geçemez.? Bu her biri seçilmiş tümcelere katılmamak mümkün mü? Demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile yerleştiği, kavgaların kışkırtıldığı değil barışın, kardeşliğin yeşertildiği, bilimin öne çıktığı bir Türkiye özlemini hangi gerçek yurtsever özlemiyor ki. Kısaca daha yaşanılası bir ülke için gazetecisinden politikacısına, askerinden bürokratına, işçisine ve sokaktaki yurttaşına dek yapacak çok işimiz var. Okuyarak, bilgilenerek, donanımızı arttırarak başlayabiliriz örneğin. Sonrası gelir... ?Medya ve Demokrasi Masalları?nı okuyun derim. Son dört yılın bir muhasebesini de yapmış olacaksınız. İletişim öğrencilerinin ve genç gazetecilerin ise içerik bir yana Türkçelerini özenli kullanma, az sözcükle çok şey anlatabilme yeteneklerini geliştirme açısından da dikkatle okuyacaklarına ve yararlanacaklarına inandığım bir çalışma.