Toplumlar; etnik, kültürel, mezhepsel, dini farklılıkları olan insanlardan oluşuyor. Aslına bakarsanız bu çeşitlilik, renklilik o toplumun insan ve kültür zenginliği olarakta kabul ediliyor.
İşte bu kültürel zenginlik,
Birlik içinde dayanışma ve adaletle yönetilirse,
İlerici, aydınlık, ilkeli, sürdürülebilir çağdaş fikirlerle beslenirse,
O toplumun, toplumların geleceği, sarsılmaz temellerin, esnemez sağlam ayakların üzerine inşa edilmiş oluyor.
Malum taktiklerle, iç işbirlikçilerin ihanetleri ile, komplolarla, asıl amaç hasıl olduktan sonra, toplumları emperyalizmin girdabına sokmak 19. Yüzyıl ile birlikte konuşulur olmuştu.
Emperyalizm yani bizim lisanımızdaki karşılığı yayılımcılık veya yayılmacılığının arkasında, böl parçala yönet olarakta bilinen acımasız aşağılık kurallar silsilesi, onun kalleş pusuları için kazılmış mevzileri görürsünüz.
Ülkemizde 60’lı yıllarda Planlı kalkınma adı verilen, mali disiplinler içeren siyasi ekonomik politikalar uygulanıyordu.
12 Eylül darbesinin besleyicisi 24 Ocak kararları ve devamında gelen kuşatmalarla planlı ekonomiden vazgeçildi.
Sonrasında plan ile pilav arasındaki fark da ortadan kaldırdılar.
Zaman içerisinde plan program taktik falan yok, bam bam bam misalinde olduğu gibi, bize plan değil, pilav lazımdır sözü parlatıldı, bu sözün eteklerine sarılmak marifet sayıldı.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Condoleezza Rice Büyük Ortadoğu Projesi ile Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesinin amaçlandığını açıklamıştı.
Sonrasında da anladık ki,
Orta Doğunun şekillendirilmesi adı altında yapılan çalışmaların esas amacı,
İsrail’in varlığını ve güvenliğini, petrol sevkiyatının aksamamasını, ABD karşıtlarının ortadan kaldırılmasını ve ABD nüfuzunun bölgede yaygınlaşmasını sağlama almakmış.
Adına Arap Baharı denilen rüzgâr da estirilmeye başlayınca.
Tunus’tan başlayıp tüm Kuzey Afrika ülkeleri üzerinden geçirilip Mısır’a hatta Bahreyn’e kadar etkisini gösteren fırtınadan, hangi ülke yararlandı, kim zarar gördü biliyoruz ama,
Rüzgârın Suriye üzerine geldiğinde, bize ne kadar kalıcı toz bulutu savuracağını bilenler zaten biliyormuş da bilmeyenler ise hala bilmemekte direniyor!
Birlik ve beraberliğe öyle veya böyle çelme takmayı planlayan küresel emperyalist güçler, havadan sudan sebeplerle
Ülkelerin yönetimlerine, ekonomilerine, iç işlerine kadar tüm katmanlarına müdahale edebiliyorlar.
...........................
Şimdilerde tekere çomak sokma, bölme, işleyişi bozma, heveslilerine en küçük birimlerde, mesela Belediye Meclislerinde bile rastlayabiliyorsunuz.
Nedir bunun sebebi diye merak ettiğinizde, ahalinin cevabı çok net oluyor.
Sen simit tezgahını bile beş dakikalığına teslim etmeyi kırk defa düşünürken, birileri partinin defterini teslim ederse........
Ne olacağını zannnediyordun.
............................
60 lı yıllar.
İsmet İnönü’nün Başbakanlık dönemleri.
İstanbul üniversitesinin önemli hocalarından birinin oda kapısı çalınır. Hocanın, hemşerisi oldukları bilinen Sakaryalı üç beş üniversite öğrencisi, hocaya utana sıkıla bir problemlerinin olduğunu söylerler.
Öğrenciler, hocam biliyorsunuz bu sene bizim son senemiz mezun oluyoruz diyerek dertlerini anlatırlar. İstekleri öyle büyük bir şey değildir fakat kendisinin ve üniversite yönetiminin çözebileceği bir şey de değildir.
Hoca, çocuklar konuyu anladım, gelecek hafta Ankara’ya gideceğim, Başbakanlığa gidip sizin adınıza Paşa ile görüşeceğim der.
Hoca, Başbakan İsmet İnönü tarafından iyi tanınmaktadır, mesleğindeki başarılarından dolayı takdir edilmektedir.
Hâl hatır faslından sonra, Paşa, hocam nedir sebebi ziyaretiniz diye sorar.
Hoca;
Karşısındaki kişinin Savaş meydanlarında yetmiş iki milletten insanı bir arada tutarak özgürlük ve bağımsızlık için yedi düvele meydanları dar eden,
Cumhuriyeti kuranlardan, ülkenin İkinci Cumhurbaşkanının olduğunu bir an unutup, kuracağı bir cümle ile yaşamının en büyük dersini alacağını hesap edememiş olmalı ki,
Paşam bizim Sakaryalı son sınıf öğrencilerimiz… diyerek sözlerine yeni başlamışken
Başbakan İsmet Paşa’nın gök gürültüsü gibi patlayan sesiyle irkilir.
Neee... Hoca hocaaa bu ülkede bizim olmayan öğrencilerde mi var, çık dışarııı.
.......................
Aslında antiemperyalist mücadelede, ülkemizin çok fazla bir şeye ihtiyacı yoktur.
102 yıl öncesine dönüp, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine sarılmak yeter de artar bile.
Nuri ÖZTÜRK / İzmir