Krizin “geliyorum” diye öyle bağırıyor ki. Hissetmemek için, canlı olmayan bir meta olmak gerekiyor. Buz gibi geliyor kriz. Ayazları aratacak kadar da ciddi. Sesini duydum. Hissettim. Sorup soruşturduğumda çatırtı seslerinin geldiğini anlattılar bana. Üzüldüm. Endişe ettim. Dahası çok korktum. Kriz demek ne demek? Tek kelime ile acıdır bunun ifadesi. Yaşayanlar bilir. Unutamaz. O saatleri. Günleri ve ayları. Her anı korkunçtur. Gerilimin tüm frekansları dolanır insanın bedeninin her yerinde. Sızlatarak. Yakarak. Kriz geliyorum dedi. Ben de anladım bunu. Gazetede kağıt bitip sipariş vermek istediğimizde çıktı karşıma ve oturdu “ne habersin?” der gibi. -İyilik sağlık. Kağıt lazım. Son deviz kurlarından sonra ne oldu fiyatlar? -Fiyatlarımız günlük. -Nasıl günlük? -Dövize göre günlük değişiyor. -O da ne ya, altın mı satıyorsunuz? (kahkahayı da atıyorum bu arada) -Gülecek bir şey yok. Piyasa koşulları. -Nedir fiyatı kağıtın şimdi? -45 YTL. -Ne diyon yavvvv!!!!!!! -Öyle efendim…. Ne yapalım, ucuz almıyoruz ki ucuz satalım. -Vay anasını. Bu kadar oldu ha fiyatlar. Ne yapacağız şimdi? -Siz bilirsiniz ne yapacağınızı. -Peki araba göndereyim de bana 100 paket kağıt yolla. -Tamam. Arabayla da parasını gönderirsiniz artık. -Niye ki, paran mı kaldı? -Kalmadı. -Eee, o halde? Her zamanki gibi bir ay sonra öderiz. -Olmaz! -Nasıl olmaz? -Arabayı gönder ağabeycim ama parasını da yolla. Üç gün sonra ödeyeceğim desen de olmaz. Hiç darılıp gücenme ama piyasa koşulları böyle. Telefondaki bu konuşmamızın ardından parayı temin ederek aracımızı gönderdik de kağıt alabildik. Halen daha şoktayım. Telefonla “bize bir kamyon kağıt yolla” diyeceğimiz onca toptancı vardı. İki bir etmez kağıtlar kamyona yüklenirdi. Krizi ilk hisseden onlar. Ve ilk tedbirlerini alan da. İstanbul’dan son gelen haberler hep bu yönde. “Çek, senet işi bitiyor. Her şey nakit." Ne kadar kıyma o kadar köfte sözünü değiştireceğiz anlaşılan. Ne kadar para o kadar malzeme, Önümüzdeki günleri düşünemiyorum. Endişem artıyor. Ve bunun ağır bedeli de çok ağır olacak. Gemi darbeyi yedi. Su alıyor. Bu darbeyi yok saymak kendimizi aldatmaktan öteye bir yola gider mi? Yapılacak tek iş gemiyi kurtarmak. “Ama nasıl?” sorusunun ilk yanıtı da, tüm harcamaları olabildiğince kısarken borçlanmadan uzak durmak. Yoksa tümümüzün işi yaş. Baksanıza Kandilli’deki Hema ne diyor: -Erdemir’den Ekim ayında alacağımız 600 bin YTL Kasım ayına ertelendiği için işçilerimize ve taşeronlara maaşlarını veremedik. Erdemir gibi bir kurum 600 bin YTL gibi bir parayı erteleyerek ödemeyi düşünerek önlem alıyorsa, bizim Harcamalarımıza düğüm üstüne düğüm atmamız gerekiyor. Hadi bakalım usuldan başlayalım düğümleri atmaya.