Ülkemiz üretirken tüketici konuma getirilmiş ÖRNEK ülkedir. Kendi kendine yeterli tarımsal üretim yapıp bir de ihraç ederken her şeyi ithal eder hale gelmiştir.

Halkımızın temel gıdası buğdayı Ukrayna ve Rusya’dan temin etmektedir. Ukrayna büyük ihtimalle bu sene üretim yapamayacaktır. Rusya’da da rekoltenin düşük olma ihtimali vardır. Kaldı ki birkaç senedir Çin, Rusya, ABD, AB gıda stoklarını arttırmaya yönelmişler ve ihracatlarını sınırlandırmışlardır.

Türkiye ise ülkede tarım yapmamayı teşvik ederek ithalatçı konuma getirilmiştir. Mısır bile buğday üretiminde Türkiye’yi geçmiş, buğday tedariki için de 50 milyon $ ayırmıştır. Bunda geleceği göremeyip konudan uzak çapsız ve bilgisiz politikacıların aldıkları emri uygulamaları yatmaktadır.

Tarım yapılan topraklar %26 azalmıştır. Her sene Kıbrıs Adasının bütününü kaplayacak 30 cm kalınlığında tarım toprağı (20 tonluk 70 bin kamyon toprak) denizlere ve göllere gitmektedir.

Tarım alanları, meralar, zeytinlikler, ormanlar maden arama adı altında inşaatlara açılmakta ve yok edilmektedir. Toprağın tarım yapılabilir hale gelmesi 900 bin sene sürmektedir.

Yukarıdaki nedenlerle her yıl 26 bin dekar tarım toprağı yok olmakta bu da ülke için geri dönülemez durum oluşturmaktadır.

Çiftçiler tarımdan uzaklaşmakta, büyük şehirlerin banliyölerinde vasıfsız işçi olmaya zorlanmaktadırlar. Bunun neticesinde eğitimsiz, biat eden hayatlar ortaya çıkmakta ve ordan oraya savrulmaktadır. Bu kitlelerin içinde nice değerler yitip gitmektedir.

Bizi ve dünyayı gıda, petrol, mineral, metal krizi beklemekte ama tedbir alan gözükmemektedir. Bakkal hesabı ile yönetimde ancak bu noktaya gelinebilir.

Şu ana kadar bu konularla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli bir plandan bahsedilmemesi de bu düşüncemizi desteklemektedir. Ancak önümüze baktığımızda eldeki politikalarla, verilerle bunun ötesini beklemek boşuna olur.

Halbuki yaptırım uygulanan bazı ülkeler derslerini alıp bu krizlerden karlı çıkmışlardır. Hindistan buğday üretimini arttırmış, dünyanın 2.buğday ihracatçısı olmuştur. Vietnam prinç ihracatında 2.sıraya yükselmiştir. İran, ambargolara karşı ithal ettiği birçok maddeyi ülkesinde üretmeyi başarmış, bilimsel ve teknoloji alanında çok yol almıştır. Savaştan çıkan Kore, bugün dünyanın ekonomisi sayılı ülkeler arasına girmiştir.

İşin ilginç yanı, yaptırım uygulayan ülke hep ABD ve AB olmuştur. Göremedikleri ise yaptırımların BUMERANG etkisiyle kendilerini de vurmasıdır. AB, Ukrayna’ya 500 milyon dolarlık silah vaad etmiş, ABD 90 ton fazlası askeri malzeme ve 350 milyon dolar ek yardım sözü vermiş ve savaşı uzatmaya karar vermişlerdir. Buna karşılık Rusya da karşı yaptırımlarını devreye sokmuştur.

Yapılan araştırmalarda (ABD) yaptırım, savaş, krizlerin sadece silah üreticilerine ve %1 zengin azınlığın gelirini arttırdığı halkın ve çalışanın yoksullaştığı görülmüştür.

Rusya zaten yaptırım uygulanan bir ülkeydi. Ve Putin yaptırımların artacağını da öngörmüş son 10 yılı bu yaptırımlara karşı koyacak şekilde yönetmeyi başarmıştır. Bu da Sayın PUTİN’in stratejik düşündüğünün açık kanıtıdır. Yaptırımların bunu koyan ülkelere de zarar vereceğini gördüğünden hamlelerini buna göre yapmakta, alınan yaptırım kararları Rusya’nın doğal gaz ve petrol ihracatını kapsamamaktadır. Son yıllarda Rusya’daki gelişmeler ile gıda stoku da bunu göstermektedir.

Ayrıca Rusya ve Çin tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkmış, ABD hegomanyasını Putin kabul etmediği için Ukrayna’ya girip ABD/NATO planlarını bozmuştur.

Bütün bunları, dünyayı boş verin biz yol ayrımındayız. Ne yapacağımız ve ne olacağımız hakkında bir fikrimiz, düşüncemiz var mı?..

Taraf olursak da/olmasak da bertaraf olma riskimiz var…