Zaman, öyle çabuk geçiyor ki tutabilmek ne mümkün. Çok defa duyarız bu sözü, kullandığımız da olmuştur. Biz, zamanı yetiştirmeye, zamana yetişmeye çalıştıkça, sanki o daha hızlı akar.

Oyun oynayan çocuklar gibi önümüzde mi, arkamızda mı derken,  yanıbaşımızdan hızlıca koşarak geçiverir.

Zaman; akreple yelkovanın birbirini kovalaması mı ? Yoksa günlerin, haftalarla didişmesi,  ayların, mevsimlerle sınavı mı ?

Zaman nedir ki;

Bir türlü yakalayamadığımız gün doğumları mı? Her akşam arkasından bakakaldığımız gün batımları mı?

Sahi zaman neydi?

Biz  sorgu sual ederken yaşayamadığımız yıllardı. Hayat gailesi içinde, aramayı unuttuğumuz, sesimizle bile sarılmadığımız, sevdiklerimizdi.Hep ertelediğimiz ertesi gündü.

Sabahın  aydınlığı, akşamın iyiliği derken, hayıflandığımız günlerdi. Sonradan kıymetlendirdiğimiz anlardı.

Yetişemediğimiz bu zamanın içinde, öyle günler  vardır ki zaman durur orda.Hiç kavga etmez, o günlerde,  akreple yelkovan,  didişmez,  günler haftalarla. Haberimiz olmaz, ayların hangi mevsime evrildiğinden. Acı böğrümüze  oturduysa  durur zaman.

İyi ki geçiyorsun zaman.

"İyi ki geçiyorsun zaman.. Ya acının en derinime işlediği bir anda donsaydın?" Mevlana

Sağlıkla, huzurla, sevgiyle, geçsin.