CHP’lilerde bir hastalık vardır. O hastalığın adı partinin babadan kalma tapulu sahibi olarak görmeleri ve bu takıntıdan dolayı da, eleştirilere karşı bakışlarında “Sen CHP düşmanısın” diye ötekileştirmeleri.
Bu suçlamada sınır da yoktur.
Hele ki, parti ağaları kapıdan içeriye yeni bir girse, “bunu kim yolladı” diye önyargıyla bakarlar ve bir adım ötesine gideyim “kimin adamı?" diye sorgularlar.
Uzun yıllar içinde olduğum bu hareketin büyüyememesinin en önemli sebeplerinden biri bu. Diğeri de ilkelerinden biri “halkçılık” olan partide kendileri başka bir varlık olarak görüp, ötekileştirme alışkanlığıdır.
Bu durum, aynı çizgideki dernek veya sivil toplum örgütlerinin yapısında da aynen mevcuttur.
Şimdi yine kızıyorlar biliyorum ama, ana muhalefete tutsak edilen partinin içinden geçtiği süreçte yine iktidar yolu gözükmüyor diye yorum yapsam, öfke sınırlarını aşanlar olabilir.
Hiç sormazlar ki, “Niye böyle?” diye.
Hiç sormazlar “Bu halk başka partilere oy veriyor da, niye bize oy vermiyor?” diye.
Hep söylerler “Bu millet koyun” (yani hayvan) diye.
Kızmak yok!
Yaş ortalaması 60’ın üzerinde ve son dönemde “Yeni Türkiye, Yeni CHP” söylemiyle, eksen kaymasına tutulup, muhafazakar kesimden oy alabilmek için yapıyı değiştiren ve ulusalcılara kapıyı gösteren CHP’de son oynanan oyun “AK PARTİYİ İKTİDARDA TUTMAK PROJESİ” desem, bu görüşü sakinlik ve olgunlukla karşılayıp da, “Ne demek istiyor?” diye aklın yolunu tutanlarla konuşmak istiyorum.
Evet durum aynen budur.
Önümüzdeki seçimlerde “gidici” olduğu öne sürülen ama “nasıl gidecek de, yerine kim gelecek?” sorusu açıklıkla yanıtlanmayan bu durumda, “altılı millet ittifakı” sözü yeterli midir?
"Yeterlidir" diyenler acaba tüm gerçekleri soyut noktaları ayıklayıp da görebiliyorlar mı?
Ha şu da var, gitsin de kim gelirse gelsin.
Kim gelirse.
Kim o gelecek olan?
*
Benim görüşüm şudur:
AK Parti ekonomik krizi çözemeyecektir.
Çözemediği gibi daha da inişe geçecektir.
Hatta; Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kaybedebilirler.
Buraya kadar tamam mı?
Evet tamam!
Ancak… Unutulmamalıdır ki, AK Parti Türkiye’de siyaseti en profesyonel biçimde yürüten ve toplumun beklentilerini iyi algılayıp ya da yönlendirip politika üretmektedir.
Bu durumda tek çıkış noktası daha bugünden de kilitlenmişler ki ve de o kadar açıkça görülebiliyor ki.
Bakmak ile görmek meselesidir bu,
AK Parti’nin seçimleri kazanabilme konusunda –bana göre- tek şansı kalmıştır.
O da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığıdır.
Kılıçdaroğlu’nu aday yapabilmek için öyle sinsi ve akıllı siyaset üretiyorlar ki, işleri güçleri parlatma tezgahı.
Kılıçdaroğlu hangi konuyu gündeme getirirse anında gereği yapılıyor.
Siz bu duruma ne diyorsunuz?
Arada kuşlar karşılıklı haber mi taşıyor?
“Bay Kemal” diyen bir Cumhurbaşkanı ve danışman kadrosu böyle bir politikanın Kılıçdaroğlu’na yarayacağını bilmiyorlar mı?
Hah işte bu!
AK Parti sabah akşam yatıp kalkıp Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması için çırpınıyor.
Kendilerine göre haklılar.
Aklı başında herkes karşısına seçimi kazandıracak bir aday çıkmasını ister.
Çünkü… Kılıçdaroğlu’nun halkta karşılığı yok.
CHP’lilerin önüne sandık koysunlar ve desinler ki:
-Mansur Yavaş
-Ekrem İmamoğlu
-Meral Akşener (komik gelmesin)
-Ersan Şen
-Özgür Demirtaş
-Volkan Konak
-Gülse Birsel
-Kemal Kılıçdaroğlu
Kim çıkar sandıktan?
Tahminim odur ki, açık farkla Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu.
Nerede Kılıçdaroğlu?
*
Atatürk’ümüz 1938’de aramızdan ayrıldıktan sonraki CHP farklı, Ecevitli dönemdeki farklı, bugünkü CHP’de “yeni CHP” sloganı ile çok ama çok farklı.
Oyun büyük oyun.
Bu oyunda işte o bakmak ile görmek arasındaki farkı göremeyenler, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile AK Parti’nin iktidarına devam edeceğine süzemiyorlar ise, pes yani pes!
"Geçmiş olsun!" demek yetmez işte o zaman.
O zaman başka şeyler söylenir.
Ve de o enkazın altından da kimse çıkamaz.
Sözlerim, tüm duyularını dışa kapatan ve CHP’deki açmazları göremeyenler için geçerlidir.
Sözlerim, demokrasinin olmaz ise olmazı olan merkez yoklamasına hayır diyenleri ise hiç kapsamamaktadır.
Bir nokta da benden!